Economy

Bono – Tahvil – Eurobond

Giriş


Sermaye piyasalarına ilginin arttığı; ancak finansal okuryazarlık ve temel ekonomi bilgisini öğrenmek ya da geliştirmenin, kısa vadede elde edilmesi ümit edilen getiriler kadar ilgi çekmediği genel olarak gözlemlediğim bir olgu. Okuyup araştırma yerine ne alalım, ne satalım; şu grup ya da kişi bunları alıyormuş biz de alalım tarzı yaklaşımlardansa kendi kararlarını oluşturarak nitelikli yatırımlar yapmak isteyen kişileri görmek ise benim için sevindirici. Ben de nihayetinde araştırıp öğreniyor, teorik bilgileri piyasalarda deneyerek iyi ya da kötü bu deneyimlerin sonuçlarını paylaşıyorum.

Bu yazıda da son dönemde öne çıkan ve birçok soru gelen “Eurobond” konusu üzerine bildiklerimi aktarmak istedim. Yazı üç bölümden oluşmakta olup (1) Tanımlar ve Genel Açıklamanın ardından (2) Borç Senetleri Piyasasının işleyişi, getirilerin hesaplanması, yatırım riskleri ve gelirlerin vergilendirilmesi konuları alt başlıklarla ele alınacaktır. Son olarak ise (3) Portföyümde bulunan ve takip ettiğim Avrupa Tahvilleri üzerine tecrübelerime yer vererek kişisel yatırım stratejim ile bu bilgiler eşleştirilmeye çalışılacaktır. 

Photo by: Markus Spiske

Başlangıçta tanımlar ve işleyiş ile sınırlı tutmak istediğim konu, gelen soruların çeşitliliği nedeniyle genel bir rehbere dönüştü. İlk hedefime göre uzun ve kapsamlı olan notlarımı da üç bölümden oluşan bir yazı serisine dönüştürmeye karar verdim. Yazı serisi, sabit getirili menkul kıymetler sistemi hakkında bilgi edinilmesine ve faiz-fiyat ilişkisinin dinamiklerinin kavranmasına yönelik bilgiler içermektedir. Yazı serisinden beklenen faydalardan biri de; yüzeysel bilgi yerine derinlemesine bir analiz sonrası, görsel ve basılı medya ile bazı uzman ve akademisyenlerin görüşlerinde sıklıkla tekrarlanan hataların nedenlerine açıklama getirerek bu kavramların doğru kullanımı için katkı sağlamaktır.

Soru ve görüşleri ile yazının oluşumuna katkı sağlayan, bazı konularda beni araştırmaya sevk eden herkese teşekkür ederim. Yazı serisinde yer almasını istediğiniz konuları, soruları veya ilginizi çeken noktaları yorum kısmına yazarsanız akış sürecinde bunları da metne katmaya çalışırım. İlerleyen süreçte hatalarım olduğunu düşündüğünüz noktalarda da düzeltme önerilerinize ve fikirlerinize açık olduğumu belirtmek isterim. Daha detaylı bir okuma isteyenler için de gerek bu yazıda kullandığım gerekse de önceden konu üzerine katkı sağlayan kişilerin çalışmalarına yazının sonunda sunduğum kaynakçadan ulaşabilirsiniz.

İlk yazıyı 15.08.2020 Cumartesi gününe yetiştirmeyi hedefliyorum.

Saygılarımla,

Ergun UNUTMAZ, 11.08.2020

1 – Tanımlar ve Genel Açıklama

Borç senetleri; kişi, kurum ya da devletlerin çeşitli projeler için ihtiyaç duydukları sermayeyi, belirli bir süre için kullanmasına imkân sağlayan, ön görülen tarihlerde de geri ödemeleri içeren mali bir araç, hukuki bir belgedir. Borç verenin haklarının ve borçlunun yükümlülüklerinin sözleşme hükümleri ile düzenlenerek garanti alındığı bu belgede anapara ve ara dönem ödemeleri ile faiz oranları ve vade gibi unsurlar belirlenmektedir. Dolayısı ile alacağa ilişkin düzenlenlemelerin bulunduğu bu senetler hukuki anlamda kıymetli evrak niteliğine haizdir ve üç kategori altında incelenebilir:

Photo by: Aditya Yvas

Borç senetleri, vadesine göre bir yılın altında ise Bono; bir yıl ve üzerinde ise Tahvil olarak adlandırılır. Bu terimlerin İngilizceleri sırasıyla “Bill” ve “Bond”tur. Bunlara ek olarak vadesi 2 ila 10 yıl arasında olan ve genelde yılda iki kez kupon ödemesi bulunan tahviller için “Notes” ifadesi de kullanılmaktadır.

Bu enstrümanları ihraç edene göre yapılacak bir ayrımda ise kamu kesimi borç senetleri ve özel kesim borç senetleri (şirket bonoları ve tahvilleri) kavramları karşımıza çıkacaktır. Kamu kesiminin borçlanma gereği, kamu giderlerinin kamu gelirlerinden fazla olması nedeniyle ortaya çıkan açıktan dolayı meydana gelir. Devletin iç ve dış borçlanmasını yürütmek, devlet borçlarının servisini yapmak Hazinenin görevleri arasında sayılmaktadır. Vadesine bakılmaksızın iç piyasadan yapılan borçlanmalar DİBS (Devlet İç Borçlanma Senetleri) kategorisinde yer almaktadır.

Bu borçlanmalar kısa vadeli ise Hazine Bonosu; bir yıl ve üzerinde ise Devlet Tahvili olarak nitelendirilir. Bu kavramların İngilizceleri ise sırasıyla “Treasury Bill ya da kısaca T-Bill” ve “Government Bond”tur. Literatürde gördüğüm en yaygın hatalar “Devlet Bonosu” ya da “Hazine Tahvili” gibi bu kavramların farklı kombinasyonlarının kullanılmasından gelmektedir. İkinci bir hata ise “Bond” ve “Bono” kavramlarının yakın sesler nedeniyle birbiri ile karıştırılmasıdır. Sanırım bu açıklama ve orijinal ifadeler doğru kullanımı desteklemeye yetecektir. 

İlgilenenler için bir ek açıklama ABD başta olmak üzere devlet tahvillerinin alt kategorileri için yapılabilir. “Savings Bonds”, “Treasury Notes (T-Notes)” ve “Treasury Bonds (T-Bonds)” gibi türlerin hepsi tahvil niteliği taşırlar ve Devlet adına borçlanmayı yapan kurum Hazine olduğu için adlarında “Treasury” ifadesinin geçmesi bunların Devlet Tahvili niteliğini değiştirmez. Burada belirleyici olan borçlanmanın vade yapısıdır.  Bunlardan Tasarruf Tahvilleri (savings bonds) daha çok emeklilik fonları gibi olup enflasyona endeksli kupon ödemeleri sunarlar. Diğer tahvillerden farklı olarak nama yazılı olarak ihraç edilirler ve ciro edilemeseler de miras bırakılabilir ve bir cezai ücret karşılığı vadesinden önce satılabilirler. Diğer ikisi içinse yukarıda açıklama yapmıştım.

Borç senetleri için üçüncü bir ayrım, borçlanmaya esas teşkil eden para birimi ya da ülkeye göre yapılabilir. Bankacılık kesiminde ve işin uzmanları tarafından bile “Eurobonds” adı altında kullanılan enstrümana geçmeden önce bu kavramın Türkçesinin “Avrupa Tahvilleri” olduğunu belirtmek isterim. Yabancı bir kelime için baştan doğru karşılıklar kullanılmazsa bunları ve yabancı kelime kaynaklı yanlış anlaşılmaları düzeltmek çok daha zor oluyor. 

Avrupa Tahvilleri, uzun vadeli sermaye ihtiyacını karşılamak için, borç alan ülkenin dışında bir ülkede ve bu tahvillerin satılacağı ülkenin para birimi dışında bir para birimi üzerinden borçlanmayı gerçekleştirmek için satışa sunulan senetleri ifade etmektedir. Burada da yine ince bir ayrım vardır: Yabancı Tahviller adı altında işlem gören borç senetleri, satış işleminin yapıldığı ülke bazında bir ayrımı ifade etmektedir. Para birimi olarak da ihracın yapıldığı ülkenin para birimi üzerinden borçlanma gerçekleştirilir. Dolayısı ile bu iki tahvil türünü de karıştırmamak gerekmektedir. Oysa medyadaki yorumlarda bu temel bilgilerin eksikliği fazlasıyla hissedilmektedir.

Tanımlar bazen karmaşık olduğu için isterseniz bunu bir örnekle açıklayayım. ABD hükümetinin, borçlanma gereksinimini dış borçlanma ile karşılamak maksadıyla, Londra piyasasında satışa sunduğu tahviller eğer İngiliz para birimi olan pound dışında ABD doları ya da avro gibi yabancı bir para birimi üzerinden ise söz konusu araç Avrupa Tahvili olarak nitelendirilir. Eğer söz konusu borçlanma yerel para birimi olan pound üzerinden ise bu kez Yabancı Tahvil ihracı yapılmış olacaktır. Benzer şekilde Türkiye’nin ABD’de Avro üzerinden gerçekleştirdiği borçlanmaya ilişkin senetler Avrupa Tahvili, dolar bazında borçlanması ise Yabancı Tahvil olarak nitelendirilir.

Vadeye kadar getiri kavramı finansal hesaplamalarda derinlemesine bir anlayış için önemlidir. Günlük hayatta mevduat faizi, kredi faizi, merkez bankası politika faizi, gösterge tahvil faizi gibi birçok farklı faiz tanımlaması duyarız. Bunların her birisi kullanıldığı amaç için bir değer ifade etmektedir. Hesaplamanın arkasındaki düşünce, ekonomik anlamda mantıklı olduğu için ekonomistlere göre faiz oranları kavramını en iyi karşılayan ölçü “Vadeye Kadar Getiri”dir. O hâlde önce bu karmaşık terimin basit tanımını yapalım: Vadeye kadar getiri, bir borç aracından elde edilecek ödemelerin bugünkü değerini o aracın piyasadaki değerine eşitleyen faiz oranıdır. 

Kuponlu bir tahvilin faizi, kupon ödemesinin nominal değere oranı ile bulunur ve bu değer vadeye kadara getiri oranından farklıdır. Yapılması gereken; tüm kupon ödemelerinin ve vade sonunda elde edilecek tutarın bugünkü değerini hesaplayıp bunları toplamaktır. Bu noktada sayısal bir örnek ve detaylı bir tablo daha aydınlatıcı olacaktır. Ancak bu heyecanı bir sonraki yazıya bırakarak son bir iki tanımla bu haftaki yazıyı noktalayalım.

Cari GetiriCurrent Yield” kavramı, vadeye kadar getiri hesabı yukarıda gösterildiği gibi kısmen karmaşık olduğu için, günlük kullanımda tercih edilen bir yakınsama ölçüsüdür. Formülü, konsol tipi vadesi olmayan ve düzenli bir şekilde her yıl kupon ödemesi yapan tahvilinki gibidir. Kupon ödemesi, tahvilin fiyatına bölündüğünde cari getiriye ulaşılır.

Getiri EğrisiYield Curve” kavramı ise 1 aydan 30 yıla kadar farklı vadedeki borç senetlerinin aynı tarihteki getirilerini bir arada sunan ve bu getirilerin birbiriyle karşılaştırılmasına imkân sağlayan bir araçtır. Merkez Bankaları başta olmak üzere finans dünyası bu aracı para politikasının etkinliğini izlemek için dikkate almaktadır. Bu konuda ABD ve Türkiye için yapmış olduğum açıklama ve uygulama örneklerini içeren yazılarımı bağlantılar üzerinden okuyabilirsiniz.

1) Yield Curve 
2) Getiri Eğrisi – Türkiye

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere,

Saygılarımla


Ergun UNUTMAZ, 15.08.2020


Vadeye Kadar Getiri için Örnek


Vadeye kadar getiri kavramını yukarıda; bir borç aracından elde edilecek ödemelerin bugünkü değerini, o aracın piyasadaki değerine eşitleyen faiz oranı olarak tanımlamış, detaylı açıklamıştım. Bugün ise sayısal bir örnek ile konuyu biraz daha derinleştirmek istedim.

Soru:


Cevap:

Nominal değeri 1.000TL olan, yılda 1 kere 100TL kupon ödemesi içeren 10 yıl vadeli bir tahvilin bugünkü değeri nedir?

Öncelikle kupon ödemesi olan 100TL’yi tahvilin üzerinde yazılı değere bölerek kupon oranı üzerinden dönem getirisini hesaplayalım: [100TL / (1.000TL)= 0,10] işlemine göre dönem sonunda yüzde 10 getiri elde edilmektedir ki buna kupon faizi (C) denir. Tahvilin vadesi dolana kadar 10 dönem (n) boyunca her sene sonunda 100TL getiri elde edilecektir. Son dönemde ayrıca tahvil için 1.000TL’lik nominal değer (F) ödemesi alınacaktır. 

Bunları belirli bir iskonto oranı (i) üzerinden indirgeyerek (şimdilik buna da faiz oranı diyorum ve alışılagelmiş “discount rate, d” harfi yerine “i” ile gösteriyorum; ancak ilerde bu konuyu detaylı açacağım). Ardından da bugünkü değeri (Pb) herbir ödeme için hesaplayıp sonuçları toplarsak kupon ödemeli tahvilin piyasa fiyatına ulaşırız.

Yukarıdaki formüle bakınca vadeye kadar getiriyi gösteren (ki buna “içsel getiri oranı” da denilmektedir) i değeri hariç diğer değişkenleri sorudan çıkarabiliyoruz. Kendi yapacağımız hesaplamalar ya da hazır tablolar ile kuponlu tahvilin fiyatına bu değerleri yerine koyarak ulaşabiliriz. Aşağıdaki tabloyu; her yıl sonunda yüzde 10 kupon ödemesi içeren, 10 yıl vadeli ve 100TL nominal değerli bir tahvil için hazırladım.

Tablonun ilk sütunundan vadeye kadar getiri oranı seçilerek (ki bu da aslında piyasadaki aktörlerin beklediği iskonto oranına karşılık gelmektedir) istenilen yıla göre satır-sütun kesişimi alınır. Örneğimiz kapsamında yüzde 11,75 vadeye kadar getiri oranı üzerinden 10 yıl için tahvilin piyasa fiyatı 900,10TL olarak bulunur. Tablo üzerinden bazı yorumları ile hesaplama yöntemlerine ilişkin bilgiler gelecek yazılarla netleşecektir.

 
Bir sonraki yazıda, ikinci bölüm olarak adlandırdığım, Borç Senetleri Piyasasının İşleyişini ele alacağım. Teorik altyapının devamında getirilerin hesaplanması, yatırım riskleri ve gelirlerin vergilendirilmesi konuları alt başlıkları bulunmaktadır.

Sonraki yazılarda görüşmek üzere.

Ergun UNUTMAZ, 22.08.2020

2 – Borç Senetleri Piyasası


Tahvil faizi ve fiyat ilişkisine geçmeden önce, yukarıdaki tabloyu detaylı incelediğimizde önemli olan bazı noktaları biraz daha detaylandırmakta fayda var:

Photo by: Jon Sailer
  • Kuponlu bir tahvilin piyasadaki satış fiyatı, eğer tahvilin nominal değerine eşitse bu durumda vadeye kadar getirinin kupon faizine eşit olduğu anlaşılmaktadır. (Örnek kapsamında, 10 TL kupon ödemesi olan ve 100 TL nominal değerli bir tahvil için vadeye kadar getiri yüzde 10 olduğunda, ilk satırın tamamı tahvil fiyatının 100 TL olduğunu söylemektedir.)

  • Tahvil fiyatı nominal değerin üzerine çıktığında vadeye kadar getiri oranı kupon faizinin altına düşer. (Her ne kadar tabloda gösterilmiş olmasa da sağdaki kırmızı dikey okun etkisini yukarı yönde düşünmek bu sonuca ulaştıracaktır.)

  • İkinci bir nokta ise kupon ödemeleri sabitken tahvilin piyasa fiyatı ile vadeye kadar getiri arasında ters yönlü bir ilişki olduğudur. Yani vadeye kadar getiri oranları arttıkça (yüzde 10’dan yüzde 12’ye mesela) tahvilin fiyatı tüm vadeler için başlangıç durumuna göre (örneğin 10 yıl için 100 TL’den 88,70 TL’ye) düşüş sergilemektedir. Bunun tam tersi de doğrudur.



a) Tahvil Piyasanın İşleyişi

Tahvil fiyatı ile faiz oranlarının zıt yönlerde hareket ettiğini tespit ettiğimize göre bunu ezberlemek yerine şimdi bunun neden böyle olduğunu ortaya koyalım. Bunun için de; Portföy Tercihleri Teorisi ve Borç Verilebilir Fonlar Yaklaşımı çerçevesinde tahvil piyasasında faiz oranı – fiyat dengesinin nasıl oluştuğuna bakalım.

Yukarıdaki grafik, diğer tüm değişkenlerin sabit olduğu, ceteris paribus, varsayımı altında, fiyata bağlı olarak değişen tahvil arz ve talebini göstermektedir. Fiyatlar sol; faiz oranları ise sağ taraftaki dikey eksenlerde ve ters yönde yer almaktadır. Tahvil talebi eğrisi (Bd), tahvil fiyatları düştükçe piyasadaki katılımcıların daha fazla tahvil talep etmeleri sonucu oluşan noktaların birleşimini göstermektedir. Benzer şekilde tahvil arz eğrisi de (Bs) sol aşağıdan sağ yukarı doğru olan eğimi ile fiyat yükseldikçe tahvil arz edenlerin miktarındaki artışı belirtir.

Mevcut konumda “C” noktasında 300 milyar dolarlık tahvil talebi, aynı miktarda tahvil arzı ile eşleşerek piyasa dengesini oluşturmuştur. Denge fiyatı, tahvil fiyatının 850 dolar seviyesinde olduğu noktadayken; denge faiz oranı yüzde 17,6 olarak belirlenmiştir. Bu dengeye nasıl ulaşıldığını görmek için önce kupon ödemesi olmayan, bir yıl vadeli ve iskontolu olarak satışa sunulan bir tahvilin vadeye kadar getirisinin nasıl hesaplandığını aşağıdaki formül ile inceleyelim:

Şimdi de örneğimizdeki A noktası ile işaretlenen 950 milyar dolarlık tahvil talebi noktasına bakalım. Formülde değerleri yerine koyarak vadeye kadar getiriyi hesaplarsak [(1.000-950)/950=0,053] yüzde 5,3 sonucunu elde ederiz. Bu da grafikte “I” noktası ile gösterilen 500 milyar dolarlık tahvil arzı ile aynı çizgi üzerinde kalmaktadır. Arz, talepten fazla olduğu için fiyatlar aşağı yönde hareket ederken fiyat ve faiz arasında formül gereği ve bugünkü değer hesabındaki mantık çerçevesinde faiz oranları yükselecektir. Dolayısı ile tahvil talebi (Bd) düşen fiyatla birlikte artarken tahvil arzı (Bs) azalacaktır.

Tahvil talep eğrisi üzerinde A noktasından B noktasına (ve tahvil arz eğrisi üzerinde I noktasından H noktasına) geçilmesi ile sonlanan süreci formülde tekrar test edelim. Tahvil fiyatı 900 dolar seviyesine gelince [(1.000-900)/900=0,111] vadeye kadar getiri yüzde 11,1 değerine ulaşmıştır. Arzın bu noktada da hâlâ talepten yüksek olması fiyatların düşmesine ve faiz oranının yükselmesine neden olacaktır. 

Tahvil arz ve talebini faiz oranları ile grafiğe dökmek istediğimizde ise arz ve talep eğrileri alışılagelmiş gösterimden farklılaşmaktadır. Bu sorunu çözmek için yatay ekseni ile arz talep eğrilerinin isimlerini değiştirmek gerekmektedir. Çünkü devletin ya da bir kurumun tahvil arzında bulunması demek aslında bu tahvilleri satın alan kişilerden borçlanması demektir. Yani “tahvil arzı” özünde “kredi talebi”dir. Bu nedenle daha önce “tahvil miktarı” olarak gösterdiğimiz yatay ekseni “borç verilebilir (ödünç verilebilir) fonlar” olarak yeniden düzenleyebiliriz. Benzer şekilde tahvil talep eğrisi, “borç verilebilir fon arzı” ve tahvil arz eğrisi de “borç verilebilir fon talebi” eğrileri olarak adlandırılacaktır.

Buraya kadar yer alan analize göre; bir tahvilin arzında ya da talebinde, tahvil fiyatına (ya da aynı anlamda tahvil faizine) bağlı meydana gelen değişmeler arz ve talep eğrileri üzerinde hareketlere neden olmaktadır. Yukarıdaki grafikte talep edilen miktardaki değişim nedeniyle piyasanın A, B ve C noktasındaki dengeye gelişi incelenmişti. Şimdi analizi bir adım daha ilerleterek borç senetleri piyasasının işleyişi konusunu sonlandıracağım. 

Bu adım da, eğrinin bütün olarak içe ya da dışa doğru kaymasıdır. Bir tahvilin fiyatı (ya da faiz oranı) dışındaki diğer faktörlerdeki bir değişim nedeniyle, eğer her veri fiyat (veya faiz oranı) seviyesinde talep ya da arz edilen miktar değişiyorsa, tahvil talep ya da arz eğrisi içe veya dışa doğru kayar. Bu faktörleri ve etkilerini aşağıdaki diyagramlar üzerinde gösterdim.

Buna göre servet ve tahvilin likiditesindeki artışlar tahvil talebinde artışlara neden olarak talep eğrisinin bütünüyle sağa doğru (dışa) kaymasına neden olmaktadır. Diğer taraftan beklenen faiz oranları, beklenen enflasyon ve tahvilin riskindeki artışlar tahvil talebinin düşmesine neden olarak talep eğrisini bütünüyle sola doğru (içe) kaydırmaktadır.

Konuya tahvil arz eğrisi açısından baktığımızda ise; yatırımların kârlılığı, beklenen enflasyon ve kamu açıklarındaki artışlar tahvil arzında artışlara neden olarak arz eğrisinin bütünüyle sağa doğru (dışa) kaymasını sağlar.

En çok soru getiri ve faiz hesaplaması üzerine geldiği için bir sonraki yazıda hesaplamaya daha çok yer vermeyi planlıyorum. Ardından da tahvil yatırımının riskleri ve gelirlerin vergilendirilmesi konuları alt başlıkları ile ikinci bölümü tamamlarız.

Sonraki yazılarda görüşmek üzere.

Ergun UNUTMAZ, 29.08.2020


Photo by Chris Liverani

b) Hesaplama ve Uygulamalar 

Bir tahvilin getirisini hesaplamak, bir hisse senedini değelemeye göre daha basit olsa da dikkat edilmesi gereken noktalar vardır.

Bu yazıda bunların hepsini detaylı olarak incelemek yazının amacını aşacağı için temel değişkenlere kısaca değinmekle yetineceğim. Bir tahvilin getirisi temel olarak dört faktöre bağlıdır: 

* Kupon ödemelerinden elde edilecek kazançlar (faiz kazancı),
* Alım satım fiyatı farkından oluşan kazançlar (sermaye kazancı),
* Kur farkından dolayı oluşabilecek kârlar (döviz kuru kazancı),
* Vergilendirmeye bağlı giderler ve komisyon benzeri masraflar (vergi ve masraflar).

Borç senetlerinin üzerinde yazılı olan değer nominal değer olarak adlandırılır ve vade sonunda borç senetlerine sahip olanlar bu yazılı tutarı alırlar. Eğer ihraç işlemi ya da piyasa fiyatı bu değerin altında ise, ürün iskontolu; üzerinde ise, primli satılmaktadır denir. Borç senetlerinin fiyatları sürekli değiştiğinden nominal değerin altında yapılan alımlar vade sonunda sermaye kazancı sağlarlar. Ancak enflasyonist ortamda paranın zaman içinde satın alma gücü düşeceği için reel anlamda kayıplar da oluşabilir. Bu nedenle enflasyona endeksli senetler bu tür beklentilerin varlığında tercih edilebilmektedir.

Borç senetleri belirli periyotlarda kupon ödemesi içerebileceği gibi dönem sonunda anaparanın geri ödenmesi ve ara dönemlerde belirli bir miktar faiz ödemesi içerecek şekilde de düzenlenebilir. Kupon ödemeleri sabit ya da değişken faizli olabilmektedir. İhraç tarihinden sonra yapılacak alım işlemlerinde ise gelecek kupon ödemeleri için söz konusu tarihe kadar sürede işleyen faizinin hesaba katılması gerekmektedir. İşte bu hesaplama ile ulaşılan değer, kirli fiyat olarak adlandırılır. Bir de işin özünü oluşturan bugünkü değer hesabı vardır ki bunu da örneklerle anlatacağım, ama önce (vadeye kadar getiri bölümünde verdiğim) formüle tekrar bakalım:

Bugünkü Değer Kavramı (Present Value)


Bugün elinize geçecek 1 TL’yi değerlendirerek ek gelir sağlayabileceğiniz gibi paranın değer kaybına karşı tüketim gücünü korumayı da düşünebilirsiniz. Diğer taraftan, genel olarak, gelecek belirsizlik içerdiği için gelecekte alacağınız 1 TL bugünkü 1 TL’den daha az değerlidir. Genel olarak diyorum, çünkü negatif faiz oranları ve deflasyon gibi sıra dışı durumlar nedeniyle bu tür hesaplarda tam bir kesinlik yanıltıcı olabilir.

İşte bugünkü değer hesabı da bu aradaki farkın, belirli bir iskonto oranı üzerinden, ne kadar olduğunu söylemektedir. İskonto oranı ve faiz oranı kavramları da aslında daha önceki örnekte gösterildiği gibi farklı anlamlara gelmektedir, ancak konu bütünlüğü açısından bunu değerleme başlığı altında incelemeyi planlıyorum.

Yıllık faiz oranının yüzde 10 olduğunu varsayarsak, bugün bankaya yatıracağımız 90,91 TL için 1 yıl sonunda 100 TL elde ederiz [90,91TL x (1 + 0,10) = 100TL]. Bu hesaplamanın genel formülü ise şöyledir:


Şimdi dilerseniz yukarıdaki işleme bir de tahvil örnekleri ile bakalım. Basitlik açısından nominal değeri 100 TL, diğer gider ve masrafları da sıfır kabul edelim. Temel ilkelerin anlaşılırlığını sağlamak için de sadece bir yıllık tahviller üzerinden gittim. Hazine Bonoları ise bir yılın altında olduğu için vadeye kalan gün ile gösterilirler ve bunu da belki başka bir yazıda kırık vade şeklinde hesaplamalarda kullanabiliriz. 

Soru 1:

Hazinenin 1 yıl vadeli bir tahvil satışı için ihale düzenleyeceğini ve üzerinde yazılı değeri 100 TL olan, kuponsuz tahvilleri iskontolu olarak satacağını varsayalım. Piyasa faizi yüzde 10 olduğuna göre tahvilin iskontolu satış fiyatı ne olmalıdır? 

Cevap:

[100TL / (1 + 0,10)^1 ] = 90,91TL olmalıdır.

Yorum:

Eğer ihaleye teklif verenler bu değerin altında bir fiyat teklif ediyorsa (89,00) daha yüksek faiz (%12) talep ediyorlar; bu değerin üstünde bir fiyat teklif ediyorsa (93,00) daha düşük faiz (%8) talep ediyorlar demektir. Bu da piyasadaki aktörlerin risk algısı ve geleceğe yönelik beklentileri çerçevesinde oluşan bir fiyatlamadır. (Vadeye kadar getiri bölümü için hazırladığım tablo bu ilişkiyi açıklamaktadır.)
__________________________

Soru 2:

Üzerinde yazılı değeri 100 TL olan, yıl sonunda yüzde 7 kupon ödemesi içeren ve vadesi 1 yıl olan tahvil için ihraç tarihindeki iskontolu satış fiyatı ne olmalıdır? İskonto oranı olarak ifade edebileceğimiz piyasadaki aktörlerin bekledikleri getiri oranı yüzde 10’dur. 

Cevap:

100 TL için yıl sonundaki yüzde 7’lik kupon ödemesinden 7TL kazanılacaktır. Hem bu değer hem de bir yıl sonraki 100TL’nin yüzde 10 iskonto oranı üzerinden bugünkü değeri
[7TL / (1 + 0,10)^1 ] + [100TL / (1 + 0,10)^1 ] = (6,36+90,91) toplanarak 97,27TL’lik tahvil değerine ulaşılır.

Yorum:

Piyasadaki iskonto oranı yüzde 10’un üzerine çıkarsa (%12) tahvil değeri düşecektir (6,25+89,29 = 95,54). Benzer şekilde iskonto oranı yüzde 10’un altına düşerse (%8) tahvil değeri yükselecektir (6,48+92,59 = 99,07).
__________________________

Soru 3:

İskonto oranı olarak ifade edebileceğimiz piyasadaki aktörlerin bekledikleri getiri oranını yüzde 10 ise, üzerinde yazılı değeri 100 TL olan, 6 ayda bir yüzde 7 kupon ödemesi içeren ve vadesi 1 yıl olan tahvil için ihraç tarihindeki iskontolu satış fiyatı ne olmalıdır?

Cevap:

Bu kez yıllık kupon ödemesi faizini ve iskonto oranını ikiye bölerek önce altı aylık hâle dönüştürmemiz gerekmektedir. Dolayısı ile ilk 6 ay sonunda 3,50TL ve ikinci 6 ay sonunda 3,50TL alınacaktır. Ayrıca hem bu değerler, hem de dönem sonundaki 100TL yüzde 5 iskonto oranı ile bugünkü değere indirgenerek toplanır.

Yorum:

Bu değer bir önceki sorudakinden az da olsa düşüktür. Bunun sebebi ise ilk ödemenin 6 ay önceden alınabilmesidir. Ancak bu ödemeler de tekrar yatırıma dönüşürse bileşik getirinin gücü ile kazançlar daha hızlı artacaktır.
__________________________


Tahvil yatırımı uzun vadeli bir yatırım olduğu için dönem sonlarında elde edilen getirilerin anaparaya eklenmesinin etkisini Bileşik Getirinin Gücü başlığı ile ayrıca yaptığım açıklama ile ele aldım. Bu yazıya bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz. 

Bugün işin getiri bölümüne odaklandık ve umarım uygulamaya yönelik açıklamalar faydalı olmuştur. Bir sonraki yazıda konunun risk yönüne ve vergilendirmesine bakarak bu bölümü sonlandırırız.

Kazançlı yatırımlar dilerim.   

Ergun UNUTMAZ, 05.09.2020


Photo by Valentin Betancur

b) Riskler

Basitçe özetlemek gerekirse, borçlanma senetlerine yatırım yapıldığında dört farklı kalemin toplam getiriyi belirlediğini belirtmiştim. Bunlar:

* Kupon ödemelerinden elde edilecek kazançlar (faiz kazancı),
* Alım satım fiyatı farkından oluşan kazançlar (sermaye kazancı),
* Kur farkından dolayı oluşabilecek kârlar (döviz kuru kazancı),
* Vergilendirmeye bağlı giderler ve komisyon benzeri masraflardır (vergi ve masraflar).


Doğal olarak madalyonun bir de diğer yüzü var ki, bunu da risk başlığı altında ele alabiliriz. Yıllarca risksiz getiri (risk-free) araçları olarak görülen devlet borç senetleri günümüzde getiri sağlamayan (return-free) bir karaktere bürünmüştür.


Borç senetleri ile kıymetli bir evrağa bağlanan alacak hakkında en büyük risk, borçlunun temerrüde düşmesi ya da iflası gibi nedenlerle borcun kısmen ya da tamamen ödenememesidir. Ancak devletler para basma imtiyazına sahip olduklarından devlet tahvillerinin ödenmemesi riskini piyasalar sıfıra yakın görüp bunları risksiz getiri enstrümanları olarak adlandırır ve diğer yatırım araçlarının ve portföylerin getirilerinin kıyaslanmasında bunu bir gösterge, eşik (benchmark) olarak kullanırlar. Fakat yakın geçmişte devletlerin de borç yapılandırmaya, alacaklılarla anlaşarak vade ya da faiz miktarında gönüllü değişikliklere gittiğini biliyoruz. Hatta risklerin çok yükselmesi nedeniyle negatif faize razı olan piyasa aktörleri finans kapitalin güvenliği için bir de üzerine para öder duruma gelmiştir. Bu nedenle de bunları mevcut konjonktürde getiri sağlamayan araçlar olarak nitelendirmek mizahi olduğu kadar gerçektir de.

Borcun para basarak da ödenmesi nedeniyle ulusal para üzerinden çıkarılan tahviller bir rahatlama sağlasa da Avrupa Tahvilleri ve Yabancı Para Tahviller için aynı şey geçerli değildir. Dolayısı ile borcun ödenememesi riski (default risk) en büyük tehlikelidir.

Diğer riskler ise enflasyon nedeniyle ulusal paranın değer kaybetmesinin, elde edilecek olan getirilere etkisidir. Sabit getirili bir yatırım aracı olan bono ve tahvillerde vade sonunda elde edilecek getiriler açısından para biriminin istikrarlı seyri oldukça önemlidir. 

Daha önce sermaye kazancı adıyla açıkladığım, borç senetlerinin alım-satım fiyatları arasındaki menfi fark bu kez bir risk unsuru oluşturmaktadır. Dönem sonunda ödeme nominal fiyat üzerinden yapılacak olsa da işlem fiyatı piyasada bunun altında ya da üzerinde gerçekleşebilir.

Avrupa Tahvilleri ve Yabancı Para Tahviller için bir diğer risk faktörü ise bunları satın alırken ve elden çıkarırken döviz kurunun değişimidir. Ulusal paranın değer kazandığı bir ortamda yabancı para ile yapılan işlemler döviz kuru nedeniyle zarar yazılmasına sebep olabilir. 

Bir de ilave vergi, komisyon, işlem ücreti adları altında sonradan gündeme gelebilecek piyasa dışı unsurlarla bu varlıkların satışı zorlaştırılabilir veya bunlardan elde edilecek getiriler törpülenebilir.

Son olarak, siyasi, jeopolitik veya ekonomik gerekçelerle ya da Covid-19 gibi sağlık kökenli beklenmedik nedenlerle, genel anlamda risklerin artması risk priminin yükselmesine neden olmaktadır. 

Kısaca özetlemek gerekirse, borç senetleri için getiriyi belirleyen unsurlar bazen riski de şekillendirmektedir denilebilir. Bu anlatılanları kısaca özetlemek gerekirse:

* Borcun kısmen ya da tamamen ödenmemesi (temerrüt / iflas riski),
* Alım satım fiyatı farkından oluşan kayıplar (fiyat değişim riski),
* Enflasyon nedeniyle getiri ve anaparada değer kaybı (enflasyon riski),
* Kur farkından dolayı oluşabilecek zarar (döviz kuru riski),
* Vergi, komisyon ve benzeri caydırıcı politikalar (piyasa dışı riskler), 
* Siyasi, jeopolitik ve ekonomik sorunlar ile küresel sorunlar (içsel ve dışsal riskler),

Örnek Olay:

Yukarıdaki makalede Zambia’nın, Avrupa tahvilleri için kupon ödemelerini yerine getirememesi nedeniyle, kredi derecelendirme kuruluşu S&P tarafından, ülke değerlendirmesinin “iflas” kategorisine alındığı yer almaktadır. Gerekçe olarak da; hükümetin borç yükümlülüğünü yerine getiremeyeceği yönündeki açıklamanın bir temerrüt olarak görülmesi belirtilmiştir. Zaten borç yapılandırmasında sıkıntı yaşamakta olan ve tahvil alıcıları ile bir anlaşma zemini arayan Güney Afrika ülkesi için bu durum sorunları daha da büyütecektir.

Demek ki Avrupa tahvilleri bunları ihraç edenlere yabancı kaynak bulmak açısından bir kolaylık sağlarken eğer bu kaynaklar verimli alanlara yöneltilip borçlanma maliyetinden daha yüksek bir getiri yaratacak şekilde kullanılmazsa geri ödemeleri, özellikle de yabancı para üzerinden bir nakit akışı yoksa, kur riski nedeniyle temerrüt ile sonuçlanabilmektedir.

Bu tahvilleri alarak yabancı para üzerinden düzenli ve yüksek gelir elde etmek isteyen, uzun vadeli yatırımcılar açısından ise kupon ödemelerini tahsil edememe, satış yapılırsa sermaye kaybı ya da anaparanın tam olarak veya hiç ödenememesi gibi riskler de bulunmaktadır. Dolayısı ile hem ihraç edenlerin, hem de yatırım yapanların dikkat etmeleri gereken unsurlar vardır.

b) Vergilendirme

Yukarıdaki tüm aşamaları kabullenip alım işlemine karar verdiğimizde akla son bir soru gelmektedir:

Peki dönem sonunda ya da vade sonunu beklemeksizin dönem içinde satış işlemi yaptığımda elde edeceğim kupon ve anapara getirilerinin vergilendirilmesi nasıl olcaktır?

Photo by Kelly Sikkema


Çok yerinde ve güzel bir soru, ancak vergi konusu herkesin durumuna göre farklı özellikler içerebilmektedir. Sınırlı ya da tam mükellef olma durumu, özel hâller ya da vergi dilimleri gibi unsurlar burada belirleyici olmaktadır. Kendi sermayem ve durumuma uygun plan ise başkaları için yanıltıcı olabilir. Bu nedenle öncelikle 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Menkul Sermaye İradı Elde Eden Mükellefler için Vergi Rehberi gibi birincil kaynaklara başvurmalısınız.  2020 yılı için Hazine Bonosu, Devlet Tahvili ve Avrupa Tahvilleri için vergiye esas teşkil eden değerleri aşağıya ekledim.


Konu biraz daha netleşince bazı sitelerde çok değerli bilgiler var ve bunları okumak işinizi kolaylaştırıyor. Bay Tutumlu bloğunda yatırım üzerine değerli içerikler sunduğu gibi bu konuda  da oldukça kapsamlı yazılar hazırlamış. Ben, kendisinin çeşitli araştırmalarından faydalandığım için sizlere de vergilendirme özelinde şu yazılarını okumanızı önerebilirim. 

1 – Primli Eurobond ile vergi optimizasyonu
2 – Vergi sorunu ve yurt dışı piyasalara yatırım

Haftaya da son bölüm olan kişisel portföyüm açısından yaklaşım ile bu zengin içerikli yazı serisini sonlandırırız.

İlginiz için teşekkür eder, kazançlı yatırımlar dilerim.

Ergun UNUTMAZ, 12.09.2020


3 – Portföyüm ve Avrupa Tahvilleri


Yazının buraya kadar olan bölümünde Bono-Tahvil-Eurobond başlığı altında borç senetleri piyasasının işleyişine, risklerine ve vergilendirilmesi gibi konulara akademik ve teorik çerçeveden yaklaşarak; tanımlar ve açıklamalarla kavramları olabildiğince yalın olarak anlatmaya çalıştım. Bunu yaparken de hesaplamaya ilişkin yöntemleri grafikler, görseller ve tablolarla etkili hâle getirmeye özen gösterdim. Özellikle uygulamalar ve örnekler için aldığım geri dönüşlerden dolayı da ilginize ayrıca teşekkür ederim.

Hassas ve karmaşık olan bu konuyu derli toplu bir hâle getirerek yeni başlayanlara bir kaynak oluşturduysam ne mutlu. Ancak şunu da belirtmek isterim ki konunun uzmanları dahi incelikleri olan bu alanda hata yapabiliyorlar, o yüzden bu yazı serisinin, seviye gözetmeksizin dikkate alınması gereken bir çalışma olduğu düşüncesindeyim. Bu nedenle de yazıda faydalandığım kaynakları en son kısma ekledim.

Bu noktadan sonra anlatacaklarım ise daha kişisel olup tartışmaya açıktır. Herkesin risk-getiri tercihi, beklentileri ve yatırım vadesi farklı olduğu için portföy tercihleri de farklı olacaktır. Bu yüzden yazının devamındaki kişisel portföyüm kapsamındaki işlemler bir tavsiye olarak alınmamalı, bu konuda edindiğim tecrübelerin paylaşımı olarak düşünülmelidir.

Öncelikle, farklı oranlarla farklı amaçlara hizmet edecek şekilde bir portföy dağılımı yaptığımı belirterek burada yer alan açıklamaların, portföyün Türkiye için ayırdığım bölümüne odaklandığını söylemeliyim. 

Sistematik olarak izlemek isteyenler 2020 Portföy Planlaması yazımı okuyabilirler. Orada makroekonomik ve finansal göstergelerden yola çıkarak şu sonuca varmıştım:

“… dikkatli değerlendirmek gereken bir süreç geçireceğimizi düşünüyorum. Önümüzdeki yılın BIST 100 açısından yakından takip edilerek aktif geçirilmesi gerektiğini, doğru tercihler ile uzun vadede yüksek getiriler elde edilebileceğini inanıyorum. Riski düşük, potansiyeli yüksek ve rekabet gücü ile öne çıkan şirketleri tespit etmek de bu anlamda fark yaratacaktır.”

Grafik 1: 2020 için ilk çeyrek sonu portföy değişimi


Bu strateji çerçevesinde oluşturduğum portföyde ilk çeyrek sonunda yukarıdaki grafiklerdeki gib bir dağılım oranı ortaya çıkmıştı. Bunun anlamı; dövizden TL varlıklara geçerek hisse senetlerinin portföydeki ağırlığının arttırılmasıydı. (Çeyrekler sonunda yayımladığım portföy raporları da benzer şekilde sitede yer almaktadır.) Mart ayındaki dip sonrası genel olarak herkes iyi getiriler elde etti ve yeni katılımcıların da artmasıyla ilginç yükselişler de gördük. Ben daha temkinli olduğum ve parabolik yükselişlerden rahatsız olduğumdan bunlara katılmadığım gibi yüksek getirileri uzaktan seyrettim. Hatta sahip olduğum hisseler bu tür hareketler gösterdiğinde bu hisseleri portföyümden çıkardığım da oldu.

Grafik 2: Yıl başından Eylül ayına kadar endekslerin karşılaştırmalı performansı

Yıl başından itibaren yaptığım karşılaştırmalarda ise yine de piyasaya göre iyi getirilere ulaştım. Zaten Avrupa tahvilleri ile olan maceram da bu şekilde başladı. Nasıl mı?

Yukarıdaki Grafik 2’de yıl başından Eylül ayına kadar endekslerin karşılaştırmalı performansını hazırladım. Grafik 3 ise Türkiye portföyümün getirisini ve bu portföyü oluştururken bozdurduğum avronun seyrini göstermektedir.

Grafik 3: Türkiye portföyümün getirisi avronun seyri


Piyasa yüzde 5 düşerken yüzde 20 getiri oldukça başarılı. Bunun içinden enflasyonu da arındırsak yine de yüzde 10 net kâr kalıyor. Ancak durum maalesef öyle değil. Çünkü bugün portföyümü tasfiye etmek istesem, başlangıçta yurt dışından getirdiğim finans kapitale ulaşamıyorum.

Bunun nedeni de, dolar ve avro bazında yıl başından 19 Ağustos’a kadar Türk lirasının değer kaybının yüzde 32’yi geçmesidir. Hisse senetlerindeki olası değer kaybına karşı portföyümü VIOP işlemleri ile koruyordum, ancak artık döviz kuru riskine karşı da bir güvenceye ihtiyaç duymaya başlamıştım.

Son dönemde popülerliği artan Avrupa tahvilleri hem dövize dayalı olduğu, hem de riski düşük ve dönemsel sabit ödemeler içerdiği için makul göründü. Böylece üçüncü çeyrekte Avrupa tahvili alımlarımı arttırdım.  Zaten buradaki en iyi strateji de adil fiyatlardan satın alınan dövizin riskler arttığında yükselen CDS beraberinde Avrupa tahviline çevrilmesidir. Aksi takdirde ters yönlü işleyen fiyat-faiz ilişkisi sermaye kaybı yaratabilmekte ya da döviz kurundaki atak bitip CDS primleri düşünce yüksek kurdan alnan dövizler zarara sebep olabilmektedir. Velhasıl, 17 Eylül 2020 itibarıyla portföyümün Türkiye kısmına ait dağılım şu şekilde gerçekleşmiştir.

Grafik 4: 17 Eylül 2020 itibarıyla portföyümün Türkiye kısmına ait dağılım



Mevcut durumda 2040, 2036 ve 2023 vadelerine ait, dolar ve avro cinsinden Avrupa tahvillerini portföyümde bulunduruyorum. Aşağıdaki tablodan yola çıkarak konuyu biraz daha somutlaştırabiliriz: 

Tablo 1: Eurobond için ekran açıklamaları


US900123BG46” söz konusu borç senedinin uluslararası tanımlama numarasıdır ve tablonun ilk sütununda bu ürünün vadesinin 30 Mayıs 2040 olduğu görülmektedir. Dolar cinsinden olan bu Avrupa tahvili yılda iki kez, sabit kupon ödemesi yapmaktadır ve 6,75 değeri kupon faiz oranını belirtmektedir. Yani 1.000 dolarlık alım yapıldığında yılda iki kere 33,75 dolardan toplam 67,50 dolar (yüzde 6,75) getiri elde edilecektir. “Ask” ve “Bid” ile gösterilen hücreler ise alım satım fiyatlarını göstermektedir. Nominal değer 100 olarak kabul edildiğinde bu fiyatlar üzerinden iskontolu mu yoksa primli mi satış yapıldığı anlaşılmaktadır. İkisi arasındaki fark ise yukarıda aktarılan sermaye kazancı ya da kaybını etkilemektedir. Son olarak kupon faizi ve sermaye kazancı üzerinden hesaplanan vadeye kadar getiri kavramı vardır ki bunu da ikinci bölümde detaylı açıklamıştım. Buradaki durumda 94,64 dolar üzerinden satılan Avrupa tahvilinin vadeye kadar getirisi yüzde 7,40 olarak verilmiştir. Genelde 1.000 dolar (avro) ve katları şeklinde yapılan işlemler için fiyatlar günlük olarak değişmektedir ve bu konuda aracı kurumunuzdan detaylı bilgi alabilirsiniz. 

Riskler son dönemde bu kadar yükselmeseydi açıkçası alımlarımı biraz daha arttırmayı planlıyordum, ancak şu anda bu pozisyonları koruyarak bir süre uzaktan izlemeye karar verdim. Yurt içinde yatırımcıların bu yöndeki ilgisinin ve alımlarının artması pozitif bir durum, ancak yurt dışı yerleşiklerin hem hisse senetlerinde hem de DİBS’lerde uzun süredir devam eden satışları ve son olarak da Fitch ve Moody’s tarafından kredi notuna ilişkin yapılan açıklamalar bu düşüncemde etkili olmuştur. Yurt dışı içinse farklı vadeleri içeren tahvillere ilişkin incelemeye başladığım bazı ETF’ler var ve bu konuda bir gelişme olursa onu da çeyrek dönemlik raporlara eklerim. Yazının son bölümünü oluşturan portföy kararlarının yukarıdaki teorik bilgileri tamamlayan kişisel tecrübelerim olduğunu; herhangi bir yorum ya da tavsiye içermediğini bir kere daha hatırlatarak, 

Kazançlı yatırımlar dilerim.

Ergun UNUTMAZ, 19.09.2020


Kaynaklar

Kitaplar

International Economics – Dominick Salvatore

The Economics of Money, Banking, and Financial Markets – Frederic S. Mishkin

Macroeconomics – Olivier Blanchard

Ekonomide Analiz – Dr. Mahfi Eğilmez

Hazine – Dr. Mahfi Eğilmez

Ekonomi Politikası – Dr. Mahfi Eğilmez, Dr. Ercan Kumcu

Youtube













İnternet



Twitter

Emrah Lafçı


Garanti BBVA – Eurobond
Pinti Değil Tutumluyum – Eurobond
KPMG – Eurobond kazançlarının vergilendirilmesi
Mehmet Bingöl – Eurobond gelirlerinde vergi durumu

Bay Tutumlu – Güncellenmiş Eurobond Rehberi
Serdar Yılmaz – Eurobond konusunu anlamak

16 Comments

  • Hayati Temel

    Ergun Bey,

    Gerçekten gerek yazım dili gerekse bilgi yoğunluğu ile son yıllarda okuduğum en doyurucu makale, hayatınızın hep bu verimlilikle geçmesini dileyerek keyifli günler diliyorum.

    • Ergun UNUTMAZ

      Çok teşekkür ederim Hayati Bey,

      sizlere de başarılar dilerim.
      Değer bilen ve bunu dile getirmekten çekinmeyen nazik yorumunuz için de ayrıca sağ olun.

  • ibrahim

    merhabalar bilgilendirici yazınız için çok teşekkürler 2022 yılı için kişisel portföyünüzü ve görüşlerinizi güncellediğiniz bir yer var mı acaba ?

  • Mehmet Tan

    Ergun Bey selamlar,

    fiyatı 82 olan bir bondu 30 yıl vadeli aldım. Bu bond yüzde 6 faizle ihraç edilmiş. İkincil piyasada fiyatı 82 olduğuna göre faizi yüzde 18’e mi yükselmiş oluyor? Yani 30 yıl yüzde on sekiz faiz mi alacağım, yoksa tahvile nominal değerinin altında bir para ödemiş oluyorum ve yıllık faizim yine yüzde 6’mı oluyor. yani ihraçta milletin 100 verdiği tahvile ben 82 mi vermiş oluyorum. ama faiz değişmiyor. benim anladığım bu. ama bazıları 30 yıl yüzde 18 faiz alacaksın diyorlar. ben mi yanlış anlıyorum teşekkürler

    • admin

      Merhaba Mehmet Bey,

      hayırlı olsun. Sorunuz kapsamında yukarıdaki açıklamalar ve örnekler dışında bir de özel olarak bakalım.
      Kupon kodunu belirtmediğiniz için 2047 vadeli, US900123CM05 kodlu Avrupa Tahvili satın aldığınızı varsayarak açıklama yapayım:

      1) 2017 yılında ihraç edilen bu Avrupa Tahvili için 3 yıl geride kaldığından 30 değil, 27 yıl boyunca faiz geliri elde edeceksiniz.
      2) Yılda iki kere kupon ödemesi ile satışa sunulan bu tahvilin faizi yüzde 5,75 olarak sabittir ve bu oran yıllıktır. Yani 1.000 USD için (28,75+28,75) 57,50 USD yıllık gelir edeceksiniz.
      3) 100 USD nominal değerdir ve en az alım genelde 1.000 USD ve katları şeklinde olduğu için bu tutar 2047 yılına kadar tahvili tutmanız hâlinde size yapılacak anapara geri ödemesidir.
      4) Son olarak sizin ödediğiniz 82 USD ise piyasa fiyatıdır. Bu, değişkendir. Nominal fiyat ile aradaki fark da sizin sermaye kazancınız olacaktır. Hem bu hem de kupon ödemeleri dikkate alındığında ise vadeye kadar getiri değerine ulaşırsınız.

      Bol kazançlar dilerim.

  • Halil

    Ergun Bey,

    Ne zamandır tam olarak hesaplamanın nasıl yapılacağına dair bir şeyler arıyordum.
    Yazılarınız çok değerli. Defter kalem ile ders niteliğinde okudum yazınızı.

    Çok teşekkür ederim.

  • Atabey

    Merhabalar Sayın Unutmaz.

    Sizden “Türkiye de bulunan Yatırım Fonları” için de bizleri aydınlatıcı bilgiler vermenizi rica etsek yardımcı olur musunuz?

    Bendeniz yatırım fonları üzerine kazanç için kişisel olarak çalışıyorum. Maalesef ki bankaların yetkili bölümleri bu konuda tatmin edici bilgi vermiyorlar, verdikleri benim bildiklerim zaten. Genellikle kısa ya da uzun vadeli borçlanma araçları ile eurobond ve yabancı teknoloji fonlarına ve elektrikli araçlar fonuna (işbankası) yatırım yapıyorum.

    Ayrıca yurt dışı yatırım fonları hakkında da araştırmalar yapmaya başladım ama bu konuda yetersizim, yine rica etsem bu konu hakkında da bilgi ve tecrübelerinizi paylaşır mısınız? Vereceğiniz bilgiler İçin şimdiden sizlere teşekkürlerimi sunarım.

    Saygılarımla

    • admin

      Merhaba Sayın Atabey,

      öncelikle ilginiz için teşekkür ederim. Geçmişte fonları aktif olarak kullanıyordum, ancak hantal yapıları (asıl enstrümandaki değişime hızlı tepki gösterememeleri), içeriğin değişkenliği ve takip etme sorunları gibi nedenlerle tercihlerim değişti ve bu piyasanın çok dışında kaldım. Dolayısı ile şu anda bu konuda yanlış bir yönlendirmede bulunmak istemem.

      Yurt dışı yatırım fonları ve ETF’ler (Exchange Traded Funds) ise yakın dönemde dikkatimi çeken bir konu ve spesifik bir araştırma yürütmeyi planladığım bir alan. Bu vesile ile onu da bekleyen projeler sırasına alalım.

      İyi çalışmalar dilerim.

  • erdoğan tekin

    Bilgilendirici yaziniz icin tesekkurler.

    Nakit dovize donusum sonrasi, elime periyodik olarak gecen tl kazanclarimdan artani, kisa vadeli dusunmeyecek sekilde eurobond fonuna bagliyorum. Yukaridakilerden anladigim dogrudan devlet tahvili almak ile alinan risklerin tamaminin, bankadan eurobond fonu aldigimda da olustugunu anladim. Yani malum riskler yuzunden bankadan cektigim doviz ile sifirlamis oldugum riski, aldigim eurobond fonlarinda hala , dovizimi aynen bankada tutuyor gibi tasimaktayim.

    Dogru mu dusunuyorum acaba?

    • admin

      Sağ olun, Erdoğan Bey.

      Yorumunuzdan anladığım kadarıyla bankada döviz tutmaktansa eurobond fonu alarak yaptığınız risk yönetimi “bana göre” riski çeşitlendirmek adına olumlu bir adımdır. Artık aynı riski taşımadığınızı, ancak benzer şekillerde başka risklere de açık hâle geldiğinizi söyleyebilirim. Açıkçası fonlarda içerik, oranlar ve hesaplama şekli önemlidir ve satın aldığınız fonların detaylarını bu kapsamda incelemenizi öneririm. Ben doğrudan Eurobond aldığım için de tam bir karşılaştırma yapmam doğru olmaz.

Leave a Reply to Mehmet Tan Cancel reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *