Book Reviews

Hesap Lütfen

Özgün, Dengeli ve Lezzetli Bir Yaşamın Peşinde
Vedat MİLOR

”Merak duyan, bilginin peşinden gider; bilgi ise hareketle birleştiğinde hayatı anlamlı kılar.”


Vedat Bey’in kariyerine ve başarılarına çok önceden beri hayranlık duyan birisi olarak 2005 yılındaki köşe yazılarından başlayarak Sayın Milor’un yazılarını elimden geldiğince takip etmiştim. Şubat 2010 tarihli İtalya – Lokanta ve Şarap Rehberi kitabını da o zamanlar almış ve yine keyifle okumuştum. Gerek akıcı ve güçlü anlatımı, gerekse de içerdiği bilgilerin kalitesi nedeniyle o kitabı çok beğenmiştim. Birinci kalite kuşe kâğıt ve renkli baskının da etkisi birleşince bu kitaptan sonra birçok yayını kötü bulmuştum. Standardınız yüksek olunca bazen ortalama ürünler dahi sizi mutlu etmeyebiliyor işte. 8 yıl süren TV yayınları ve sosyal medyayı aktif kullanması sayesinde kendisinden çok şey öğrenmiş olsam da Vedat Bey’in Hesap Lütfen kitabı çok farklı ve çok beğendim.

Bunun birçok sebebi vardır tabi, ama belki de kitapta kendimden çok fazla şey bulmuş olmam kitabın bendeki göreceli değerini daha da arttırdı. Bu kategorideki kitaplar arasında uzun süredir okuduğum en güzel kitaptı.👌🏻 Dolayısıyla bu yazıda kitap tanıtımının biraz dışına çıkarak kendi hayatımdaki benzerliklere de yer vereceğim için şimdiden affınıza sığınırım. Çünkü bu yazılar kendimi geliştirmek adına bir yerde benim yazılı arşivimdir de.


Boğaziçi Üniversitesi, London School of Economics, University of California – Berkeley ve Dünya Bankası bir ekonomist olarak geçmişte hayalini kurduğum yerlerdi. Bunları başarmış ve üzerine çok daha fazlasını eklemiş bir insana zaten saygı duymamak mümkün değil. Kaldı ki Vedat Bey’in hem akademik olarak hem de ilgi alanları bakımından çok yönlü oluşu ve yaptığı işe özenle yaklaşması ayrıca takdir gerektiriyor. Kitaba gelirsek de samimi ve içten bir dille soyut kavramları basit ve anlaşılır bir dille aktarması yanında Vedat Bey’in gündelik yaşamdan örneklerle kararlarımızı nasıl şekillendirebileceğimizi göstermesini çok başarılı buldum. Sosyoloji eğitimi, gözlem yeteneği ve kültürler arası tecrübeleriyle olaylara yaklaşımı gerçekten de çok öğretici.

Avrupa ve Türkiye’deki Seyahatlerimden Bazı Yerler


Seyahat etmeyi ve farklı kültürleri yaşayarak öğrenmeyi sevdiğim için ABD, Avrupa, Uzak Doğu ve Türkiye’de çok sayıda yer gördüm. İnsanların olaylara bakış açısının, düşüncelerin ve davranışların farklı coğrafyalarda ne kadar çeşitlilik gösterdiğine inanması güç. Kültürden bahsedip dil öğrenmek olmaz tabi. Bu da diğer bir ilgi alanım ve bu ikisine harcadığım paraya dönüp bakınca tüylerim ürperiyor, ama yine olsa yine yapardım. Vedat Milor’un kitabını okurken de iyi ki yapmışım dedim. Çünkü gazete okuma alışkanlığı kapsamında Vedat Bey’in analitik düşünme ve fikir sahibi olma konusunda verdiği örnekler; yerel halkla yapılan sohbetlerde kitaplar ve makalelerde bulamayacağınız derinlik ancak farklı dillere hâkim olmakla mümkündür.


Bir diğer örnek de her insanın, hayatı algılayış biçimine göre bir tercih sıralaması ve toplumun bize kendi doğrularını dayatması üzerine. Mesela şarap zevki ve kaliteli bir şaraba harcanan para da bu kapsamda çok net aktarılmış. Seyahat ve dil öğreniminin bir uzantısı olarak bu konuda ben de çok sayıda kitap okuyup yurt dışından kitaplar almış, şarap bağları gezerek üreticilerle keyfili sohbetler etmiştim. Ancak Vedat Bey’in seviyesine göre amatör olarak bile bahsi geçmese de keyifli bir süreç olduğunu söyleyebilirim. Son dönemlerde bunun yerini biraz daha viski tadımları almış olsa da işin özü yine kalite arayışına bilgi edinme ve deneyim sürecine dayanıyor.🙂


1) Kitap hakkında bilgiler

Hem “Hesap Lütfen” şeklindeki başlığın hem de “Özgün, Dengeli ve Lezzetli Bir Yaşamın Peşinde” alt başlığın son derece özenle seçildiğini ve kitaptaki yaklaşımı çok güzel bir şekilde ortaya koyduğunu düşünüyorum. Çünkü bazen hoşlanmadığımız, bizi mutsuz eden ya da bizim seçimimiz olmayan şeylere “dur” demek, hesabı kapatıp kendi doğamıza uygun, bize haz veren ve kendimizi gerçeklememizi sağlayacak şeylere yönelmemiz gerekmektedir. Bu yüzden de başlıkların bu arayış sürecini yansıttığını düşünüyorum. Bir yerde Stoacı anlayış ve ilkeleri Epikurosçu düşünce tarzıyla buluşturabilme başarısı gibi görüyorum ben bunu.

Sayın Milor, bu aşamaları masa başında düşünceler üretmek yanında birçok alanda kökten değişiklik yapma cesareti ve tecrübesiyle de birleştirerek aktarıyor. Yazın şekli ise düz yazı gibi görünse de kapakta da yer verildiği üzere Sayın Nurhak Kaya ile yürütülen bir söyleşi şeklinde kaleme alınmış. Yöneltilen sorularına bazen kuramsal çerçeveden bazen de bilfiil başından geçen olaylarla yanıt verilmesi okuyucu için de keyifli olduğu kadar öğretici bir sürece dönüşüyor. Öğretici diyorum, çünkü arka planda ciddi bir toplumsal eleştiri ve sorunlara yönelik son derece önemli çözüm önerileri var.

Başka kültürlerde birey olmak, düşünceye, insan haklarına ve kişinin mahremiyetine saygı ön planda yer alırken Türkiye’de (çoğu zamanla da iyi niyetle) sizin adınıza düşünülüp karar verilmesi ve birilerinin sizini iyiliğinizi sizden daha iyi bilmesi durumu benim de hep gündeme getirdiğim, ancak Vedat Bey kadar başarılı ifade edemediğim bir konuydu. Nezaketin korkaklık ve zayıflık; kabalığın güç kabul edildiği ve rencide etmeden dahi bir kişiye hatasını ve söz konusu işi nasıl daha iyi yapabileceğini söylediğinizde başınıza gelebilecek olanlar oldukça iyi anlatılmış. Neredeyse her cümlede bir ortak yan bulduğum için yine bolca notlar aldığım bir kitap olduğunu söyleyebilirim.

Metindeki kutular üzerine

Ancak bir konuyu da eleştirmeden geçemeyeceğim. Her iki üç sayfada bir yer alan renkli kutular!

Normalde raporlarda gördüğüm, yönetici özeti tarzında, öne çıkan başlıkları ya da sayısal değerleri vurgulayan bu kutular faydalı olabiliyor. Ancak bir kitapta aynı ifadeleri kutu içinde tekrar etmek okuyan açısından şık değil. Ya hafızamıza hakaret oluyor ya da okuma süreci “Bakın biz sizin için bunu kutu içine alıp renklendirdik. Önemli olan bu.” şeklinde bir hâle dönüşüyor. Yandaki resimdeki gibi sarı ile işaretlediğim metin aynen kutu içinde. İlk 40 sayfa boyunca acaba farklı bir bilgi varsa kaçırmayayım diye ısrarla bunları okuyarak gereksiz tekrara düştüm. Kaldı ki kırmızı ile işaretlediğim para ve bağımsızlık konulu paragraf bence çok daha önemli.

Sayfa sayısının böylesi nitelikli bir çalışmada önemi olmadığı için yeni ya da metindekinden farklı bir şey aktarılmayacaksa sonraki baskılarda bunların çıkarılması kanımca çok daha yerinde olacaktır.

Kitap ve film önerileriyle bunların kısa özetlerinden tutun da yeme-içme kültürü, ülkelerin mutfakları ve şaraplar üzerine geniş bir bakış açısına, daha önemlisi de fark yaratan noktalarda sosyal, kültürel ve tarihi yapının önemine dikkat çekerek yapılan ince yorumlarla dolu, keyifle okuduğum bir kitap oldu.


2) Kişisel notlarım

Kitapta yer alan hikâyelerin ve sözlerin bir bölümünü seçip buraya almak yanlış anlaşılmalara sebep olabileceği gibi benim hoşuma giden unsurlar başkaları için önemsiz de olabilir. Ayrıca oradaki anlatının atmosferi bu cümlelere yansımayacağının çekincelerine rağmen yine de okuyucuya genel bir fikir vermesi ve ilerde kendime bir hatırlatma olması için bazı küçük alıntılarımı aşağıya ekledim. Yana yatık olan yazılar kitaptan alıntı, diğerleriyse benim kişisel eklemelerimdir.


Gelgit ve dengesizliklerin kendi içinde yarattığı bir denge var ve uyum sağlamak için geliştirilen stratejiler önemli.

– Anlayışsızlık ve bencillik, kökleri toplumsal bir egoizme dayanan ve her an hayatınızı olumsuz anlamda etkileyebilecek sayısız örneğin, çatışmanın, kabalığın ve riyakârlığın bir özetidir.

Albert Hirschman’ın Exit, Voice and Loyalty (yani sistemden çıkmak, sesini duyurmak ve sadakat) stratejilerini oldukça değerli buldum. Bunlar arasında gözeteceğimiz denge ise asıl soru işareti.

– Planlı ancak, “an”ın değerini kavrayan bir hayat tarzı.

– Ön yargılardan arınmak, gerçeğin arayışı ve çocukların eğitimiyle başlayan bir süreç toplumu daha iyi bir noktaya getirecektir.

Satranç konusunda Vedat Bey’in Tenis’te izlediği yaklaşımın aynısını tercih etmiştim. Kendimden zayıf oyunculara karşı elde edeceğim başarılardansa benden daha güçlü oyuncularla oynayıp onlara karşı kaybetmek oyunumu daha da geliştirmiştir hep. Tabi bunun için de “Nerede hata yaptım?” ya da “Neyi daha iyi yapabilirdim?” şeklinde bir performans analizi ve geri bildirim, eleştiri döngüsüne açık olmanız ve çaba sarf etmeniz gerekiyor.

İnsanlar dünyayı anlamaya çalışmak yerine, ona kendi dar kalıpları arasından bakarak değerlendirmeye çalışıyor.


– Çocukların ciddiye alınarak, tercihlerine kulak verilmesi ve onlara birey olarak davranılması çocukların da sorumluluk sahibi olmasını sağlamaktadır. Eğitim sisteminde ayrışmacı yaklaşım yerine bütüncül ve hümanist bir temelin izlenmesi de bunun bir yansıması olarak da toplumsal ilişkilerin de daha yüksek bir seviyeye ilerlemesini beraberinde getirecektir. Avrupa’da daha ana okulunda bisikletle ya da roller ile okula gelen çocuklar park etme, temel trafik kuralları ve yaya geçidinde öncelik gibi önemli kuralları uygulayarak öğreniyorlar.

Değerli ve iyi olan bir gün mutlaka ortaya çıkıyor. … Belli bir maddi ya da manevi kazanç için olmadığınız biri gibi yaşamak, hayata karşı çok büyük taviz vermektir. Ne olursa olsun saygınlığınızı kaybetmemek, haysiyetimizi korumak gerekiyor.

Ben son anda her şeyin değişebileceği ortamlarda rahatsız oluyorum. Çalışırken de böyleyimdir. Planlı ve düzeni olan bir kişiyim. Türkiye’de ise bu genellikle pek mümkün olmuyor. Türkiye’de birine bir görev verdiğinizde o işin olup olmayacağından emin olamıyorsunuz.

Amerika’da hiç tanınmayan biriyim, ama makul isteklerinizi gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Türkiye’de ise eğer tanınan biriyseniz insanlar sizin için en makul olmayan bir şeyi bile yapmaya hazırlar. Herhangi biriyseniz makul bir istek bile karşı tarafın sizi terslemesine neden oluyor. Nasıl davranırsam ne tür bir karşılık alacağımı kestiremediğim ortamlar beni rahatsız ediyor.

Sonuç olarak yazılarından, video ve kitapları aracılığıyla kendisinden çok şey öğrendiğim Sayın Vedat Milor‘a bu vesile ile teşekkür ederim. Hikâyelerimiz farklı olsa da bu kadar çok ortak yönümüz ve gözlemlerimiz olduğunu bilmiyordum. Çekincelerini kitapta belirtmiş olduğu için kendisiyle yemek yemek ve güzel bir şarap eşliğinde sohbet etme hayaline de gerek yok, şu kitaptan çıkardığım notlarla zaten o anlatıyor, ben de masada dinliyormuş gibi hissettim. Ancak vakit geç oldu ve artık Hesap Lütfen deme zamanıdır. Keyifle okuduğum bu kitabı, hayata bakış açısını genişletmek isteyen herkese de tereddütsüz öneririm. Bu sıralar güzel yayınlarını da ilgiyle takip ettiğim Kronik Kitap’a ve bu fikrin kitaba dönüşmesi için emek sarfeden Sayın Nurhak Kaya’ya da teşekkürlerimi sunarım.

Şimdiden iyi okumalar.

Ergun UNUTMAZ, 02.10.2021

İlave okuma içinse Erine Meyer’in yazmış olduğu The Culture Map adlı kitabı şiddetle öneririm. Hatta orada geçen, “iki kulağımız bir ağzımız var ve buna göre hareket etmeliyiz.” şeklindeki öğreti ile Vedat Bey’in dinleme ve konuşma konusunda vurguladığı düşünceden farklı kültürlerin aynı olaya farklı bakışları çok güzel aktarılmış.


Vedat MİLOR – Hesap Lütfen, Söyleşi: Nurhak KAYA, Kronik Kitap, İstanbul, 1. Baskı, Mayıs 2021.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *