Ekonomi ve finans dünyasının benim gibi bazı kişiler için heyecan uyandıran bir yönü vardır ve genelde de matematik, fizik gibi bilim dallarına göre modellemelerinin başarısızlığı nedeniyle bu alan sıklıkla eleştirilir. Doğrudur. Kendi adıma ben bu eksikliği ekonometri üzerine yoğunlaşarak bir nebze geliştirdiğimi düşünüyorum. Ama sorunların kökenine inersek ekonomi ve finansı diğer disiplinlerden ayıran olgunun özünde insan, insan davranışları ve toplumsal dinamikler yatmaktadır. Bu yüzden psikoloji, sosyoloji ve tarih gibi disiplinlere de ayrıca ilgi duyarım.
Bugün, burada yer vereceğim kitap ekonomi ve finansla hiç de yolu kesişmeyen, doğrudan insan davranışları ve bireyin toplum içerisinde anlam arayışı üzerine bir çalışmadır. Geçtiğimiz ay Engin Geçtan’ın kitaplarından Hayat adlı esere yer verirken biraz da olsa davranışsal finansla bağlantılar kurulabildiğini belirtmiştim. Oysa İnsan Olmak doğrudan kişinin kendisi ve çevresiyle ilişkilerinde birey olabilmek ve değerler sistemine odaklanıyor. Yani piyasalar açısından bir katkısı olur mu falan diye düşünenlere önermiyorum. Hatta bazı bölümlerinin psikolojinin sınırlarından psikiyatri sınırlarına geçmesi biz sıradan insanlar için kavramısı güç bile olabilir.
İlk dört basımı Adam Yayınevi tarafından 1983 yılında yapılan ve 1988 yılında Remzi Kitabevinin 5 – 25 basımlarını okuyucuya sunduğu bu çalışma, 2003 yılından sonra Metis Yayınları tarafından basılmıştır. Yaklaşık 180 sayfalık kitabın dili, yer yer teknik terimler içermesine rağmen, anlaşılır bir nitelik taşımaktadır. Alanında teknik kitapları bulunan Geçtan’ın edebi kategoride de çalışmaları olması bu anlamda yazım tarzından da kaynaklanmaktadır. Bundan 40 yıl önce yapılan tespitleriniyse bugünün koşullarına uydurmak için güçlü bir çarpan gerekmektedir. Çünkü kitapta insan olmanın ikilemi gibi birçok unsur günün koşullarına göre yazılmış olsa da önermeler geçerliliğini hâlâ korumaktadır.
“Çağdaş toplumlar kendine özgü bir olguyu da birlikte getirmiştir. İnsan eskisinden çok daha fazla sayıda insanla, çok daha kısa süreli, daha yüzeysel ilişkiler kurma eğilimindedir. Bu, soğuk bir günde karşılaşan bir grup kirpinin öyküsüne benzer. Kirpiler ısınabilmek için birbirlerine sokulurlar, ama dikenleri birbirine batar. Birbirlerinden ayrıldıklarındaysa soğuktan rahatsız olurlar. İleri geri hareket ederek sonunda dikenlerini batırmadan birbirlerini ısıtabilecekleri en uygun uzaklığı bulurlar.”
Kitabın ilk bölümünde birey olabilmenin önemine değinilmekte, bireyin toplum içindeki rolünün sorgulanmasının sonraki gelişim açısından belirleyiciliği tartışılmaktadır. Benzer şeklide toplumların da geleneksel yapıdan çağdaşlaşma aşamasına evrilmesi bireyin de kendini bu güçlü değişimde konumlandırması açısından son derece kuvvetli bir etkendir. Tabi toplum aşamasına ilerlemek için de acele etmeden önce birey ve aile ilişkisiyle başlamak gerekir. Yeni doğan her canlı bir miktar korumaya muhtaç olabilir, ama insanın durumu bakım ve korunma açısında kıyaslanamayacak kadar zayıftır. Dolayısıyla da fiziksel temel ihtiyaçlar kadar duygusal ve zihinsel gelişim açısından bu dönemde ve özellikle hayatın ilk yıllarında ailenin çocukla ilişkisi fark yaratacak kadar önemli ve değerlidir.
Sonraki bölümler içinse kapak tasarımının oldukça başarılı olduğu kanaatindeyim. Çünkü birey olabilmek, varoluşsal bir yaklaşım geliştirmek için insanın önce kendini tanıması gerekir ki bu da buz dağının görünen yüzüyle uğraşmaktan öteye gitmeyen, yüzeysel bir çabaya dönüşebilir. Hatta bazı noktalarda daha iyi bir noktaya ilerleyebilmek için aile, arkadaş ve iş çevresi gibi toplumsal destek gerekirken bazı sorunların çözümünde profesyonel yardım gerekebilir.
Genel olaraksa, normal ve normal dışı davranış kalıplarının sorgulandığı, bireyin mutluluk ve hayata anlam atfetme arayışı yanında zaman zaman uyum, yeterlilik ve zorlanma hislerinin mücadelesinden geçtiği düşünülürse teknik okumalar yanında bu tür kitapların da faydalı olduğu görüşündeyim. Kitaptan başka bir alıntıyla bitireyim:
“Çevremizde, yaşayacağı yerde nasıl yaşanması gerektiğini sürekli tartışan insanların sayısı hiç de az değildir. Ama gün boyunca yalnızca tartışan bir insan ne yaşamış, kendine ve çevresine ne katmış olabilir ki? Kuşkusuz, bazen yaşadığımız bazı olaylardan çıkardığımız sonuçlar bilgiye dönüşür, bazense edindiğimiz bazı bilgileri sonradan yaşantıya dönüştürürüz. Ama genelde, yaşantıya dönüşmemiş bilgi gerçek bilgi değildir. Ya da Konfüçyüs’ün deyişiyle, ‘Bilmek uygulamaktır!’“
Elbette bu ilke hayatın birçok alanını kapsasa da ille konuyu yine ekonomi ve finansa bağlamak gerekirse; sosyal medyada zenginlik hayalleri, başarı hikâyeleri ve para yönetimine dair içi boş, temelsiz bilgileri ayıklamak için yukarıdaki filtreyi kullanabilirsiniz.
Daha popüler ve yakın tarihli çalışmalara bakmak isterseniz de şu kitapları önerebilirim:
Sayfada yer alan “Hayat” isimli yazınızın bağlantısını “https://www.ergununutmaz.com/hayat/” olarak güncellerseniz, okuyucular erişim sağlayabilir. Sanırım, şu anda sonunda “/” olmadığı için açılmıyor.
Bu vesileyle bilgilendirici ve keyifli tüm yazılarınız için teşekkür ederim.
2 Comments
Tunc
Merhaba,
Sayfada yer alan “Hayat” isimli yazınızın bağlantısını “https://www.ergununutmaz.com/hayat/” olarak güncellerseniz, okuyucular erişim sağlayabilir. Sanırım, şu anda sonunda “/” olmadığı için açılmıyor.
Bu vesileyle bilgilendirici ve keyifli tüm yazılarınız için teşekkür ederim.
Saygılarımla
admin
Teşekkür ederim, düzelttim.