Yatırım Psikolojisi – Wirecard
Her ne kadar yazılarım; kendime notlar, geçmiş hatalarımın analizi ve geleceğe yönelik planlamalarım ekseninde gelişse de kitap tanıtımlarım ve genel konular hakkında tecrübelerimden faydalanan kişilerin de olmasını görmek sevindirici. Hatta, yatırım hayatına yeni başlayanlardan aldığım geri dönüşleri ve soruları olumlu bulduğumu da söylemeliyim. Bununla beraber başta hisse senetleri olmak üzere herhangi bir yatırım aracı hakkında, herhangi bir platformda alım-satım önerisi, hedef ya da fiyat tavsiyesinde bulunmadığımı belirterek önemli bulduğum yatırım psikolojisi konusunda kısa da olsa birkaç şey yazmak istedim. (Bitince fark ettim ki aslında yazı biraz da uzun olmuş, ama okuduğunuza değecektir.)
Her fırsatta vurguladığım gibi aktardığım bilgileri tartışabilir, geliştirebilir ya da beğenip kullanabilirsiniz, ancak söz konusu yatırım olunca spekülatif hisselerden uzak durarak, lütfen kendi araştırmanızı yapıp, risk-getiri beklentiniz çerçevesinde, zarar edebileceğinizi de hesaba katarak kendi kararlarınızı veriniz.
Ben şeffaflık kapsamında, gecikmeli olarak ve teorik olarak anlattığım portföy çeşitlendirmesinin uygulamasını göstermek adına çeyrek bazında varlık kompozisyonumu sunmuştum. Peki temel ve teknik analiz yapıp geleceğe ilişkin iyi beklentileri olan, Alman ekonomisinin en iyi 30 hissesinden birisine yatırım yapmak acaba yeterli güvence sağlar mı bir de buna bakalım:
Önceki yazılarımda yaptığım genel değerlendirmenin, daha sonradan IMF tarafından yayımlanan Değişen Dünyada Mali Politika makalesi ile birçok bakımdan paralellikler içermesine ayrıca mutlu oldum. 2020 yılı birçok şeyin değiştiği ve bazı alanlarda dönüşüme tanıklık ettiğimiz bir milat. Sonu iyi mi olur kötü mü olur bilmiyorum, ancak bu dönüşüm sürecinde bireysel yatırımlarım için önce getirilerimi korumak, ardından da yeni fırsatlardan yararlanmak için bazı kararlar almıştım. Bunların bir kısmı oldukça iyi kazançlar sağlarken bazıları ise son derece kötü kayıplarla sonuçlandı. İki çeyrek arasında hava yolu, bankacılık ve teknoloji hisselerini kendimce sebeplerle ve ileride geri almak beklentisi ile yüksek getiriler sonrası portföyümden çıkarmıştım. Bu artı hanesine yapılan bir kayıt oldu. Eksi hanede ise biri Brent türü petrolde yaşanan Contango diğeri ise Wirecard şirketinin iflası bulunuyor. Bugün ikincisi için tecrübelerimi paylaşacağım. Umarım ileride başka da siyah kuğu olmaz.
Yukarıda kısaca değindiğim dönüşüm sürecinde ilk dikkatimi çeken şey; kişilerin Dijital Ödeme Sistemlerini yoğun bir şekilde kullanmaya başlamaları ve bunun hızlıca bir alışkanlığa evrileceğiydi. Dolayısı ile de o yazımda Master Card, Visa Card ve Wirecard gibi dijital yöntemlerle finansal altyapıda öne çıkan şirketleri tanıtmıştım. Bireysel olarak bu üç şirket için temel analiz bulgularımı da farklı yönleriyle kısmen paylaşmış; 2020 ilk çeyrek portföyümde üçünü de satın aldığımı göstermiştim.
Ardından Wirecard şirketi ile ilgili başta Financial Times olmak üzere önemli medya kuruluşlarında bilanço manipülasyonu iddialarını gündeme getiren haberler çıkınca, İngilizce ve Almanca yayınlardan yaptığım çeviriler ile şirketi ve o dönemin CEO’su Dr. Markus Braun’u tanıtan, şirket profilini ve eleştirileri ortaya koyan yazıları yine siteme eklemiştim. Hatta etkileyici olmaması için böyle kritik bir süreçte CEO’nun istifası sonrası yaptığım ilave alımlarıma da özellikle yer vermemiştim. Çünkü söz konusu olan suçlama bir dolandırıcılıktı ve Alman iş ahlakı, denetimi ve disiplini göz önüne alınınca ve ilgili şirket, en iyi 30 şirket arasında bulunan, her ne kadar hızlı bir çıkış gösterse de bunun kaynağı spekülatif değil, teknoloji odaklı dijital sistem yatırımı olduğu için o kadar endişe duymamıştım.
Çünkü yatırımlarımı genelde önemli endekslere dahil edildiği için güven veren şirketlere, kısa sürede ihtiyacım olmayan kaynaklarla, bir sistem dahilinde ve çoğu zaman kaldıraç kullanmadan yapıyorum. Dolayısı ile de fiyatlardaki kısa vadeli düşüşler ya da oynaklık beni o kadar rahatsız etmiyor. Başlangıçta temel analiz yöntemleri ile yaptığım değerlemeye ve normal şartlar altında bunun altında oluşabilecek fiyatlamaya karşı bir güvenlik eşiği belirliyor, fiyatları sürekli takip etmiyorum. Bunlar biraz da daha önce sermaye piyasalarında yatırımlara yeni başlayanlar için yayımladığım 8 Altın Borsa Kuralı yazısının uygulamaya yansıyan yönleri aslında.
Sistemden tekrar konumuza dönersek, Wirecard şirketinin iflas başvurusunda bulunması benim için şaşırtıcı olmakla birlikte, satış yapmamı gerektirmeyen bir gelişmeydi. Çünkü kanunlar gereği, bilançosunun dörtte birinin aslında var olmadığı anlaşılan bir şirketin borçlulara karşı kalan varlıklarının korunması yerinde bir adımdır. Bu nedenle uzun vadeli pozisyonlarımı süreç netleşene kadar tutma kararı aldım. Benzer bir süreç Ocak ayında Türkiye’de Şişecam Grubunun sürpriz birleşme kararı sonrası Soda hisselerim için de geçerliydi. Belirsizlik içinde, olası senaryolara karşı en iyi kişisel çözüm arayışı.
İlerleyen günlerde ise €140’dan €40 seviyelerine düşüş sonrası kısa vadede kâr elde etmek için alt portföyden alım yönünde pozisyonlar açtım. Burada bir detay önemli: Açılış ile birlikte düşüş o kadar sert olmuştu ki zararı kes ile satış yapmak benim için mantıklı değildi. Temel beklentilerim de bir değişiklik olmadığı, Hertz örneği ve Carl Icahn’ın yaşadıklarına bakınca bunun kötü bir karar olduğunu da söyleyemem. Dolayısı ile yaptığım alım eskilerin maliyetini düşürmek için değil, olası fiyat çıkışından yararlanmak için ayrı bir işlemdi.
Beklentim, rakiplerden birinin şirketi satın alarak mevcut altyapıyı kullanmak suretiyle değerli bir ürüne fiyatının çok altında bir tutardan sahip olacağıydı. Tabi bunun yerine hisseye €1 hedef gösterilmesi ile gerçekleşen ikinci sert düşüşten çıkış bile çok zor oldu. Önceden kabul ettiğim zarar seviyesinin biraz daha üzerine oluşan bir zarar, arada bir iki ufak kâr ile toplamda önemli bir eksi bakiye ile o pozisyonları kapattım. Hâlihazırda €14 seviyelerinden açtığım pozisyonlar var ama onlar için de tümüyle değer düşüklüğü ayırmış bulunmaktayım. Bu noktadan sonra onları da zararına kapatmanın anlamı olduğunu düşünmüyorum.
Evet arada Robinhood Traderlar (batan şirketlerin hisse senetlerini alıp kısa sürede yüksek getiri elde eden, ekonomi ve finans alanında çok az bilgisi bulunan, yeni yatırımcıları tabir etmek için kullandığım bir kavram olup yatırım platformu ya da burada hesabı olan kişilerle ilgisi yoktur) gelip hisseyi €1,08’den €9,19’a taşıdı ama, bu geriye dönüp bakınca kolay görünüyor, işin iç yüzü maalesef öyle değil. Her ne kadar ben de bu süreçte bir miktar kâr ile zararlarımı azaltmış olsam da arada başka dinamikler de var. €140’dan gelen düşüşte sürekli işlem yapınca psikolojik olarak penny stock (1 doların altında işlem gören hisse senetleri) statüsüne kadar inmesini de bekliyorsunuz. Büyük gruplar buraya gelmeden alıma başlayıp siz de emin olduğunuz bir noktada ralliye katıldığınızda ise bu sefer de satışların yeni alıcısı olabiliyorsunuz.
O yüzden uzun vadeli düşünen bir yatırımcının aynı zamanda böylesi yüksek oynaklığa ayak uydurabilecek saatlik al-sat donanımına sahip olması (vice versa – ya da tam tersi de geçerlidir) çoğu kişinin geliştirebileceği bir özellik değil. Bu kötü bir şey de değil, sadece bir tarzı benimseyip onda başarılı olanlar da var. Ben; farklı oranlarda, farklı vadelere ilişkin yatırım profillerini birlikte kullanabilecek bir sistemle hareket ediyorum.
Ancak tüm ekonomik araştırma, temel ve teknik analiz ile haber takibi bile gün geliyor böylesi kötü sonuçlardan kaçınmanızı garanti altına alamayabiliyor. O yüzden farklı kaynakları ve görüşleri inceleyin ama kimsenin lafıyla, sözüyle iş yapmayın; başkalarının portföyünü, sistemini kopyalamayın ve kendi tarzınıza uygun yatırım süreçlerinizi oluşturun tezimde ısrar ediyorum.
Son olarak konunu psikolojik boyutuna geçmeden hızlı bir referans: Yatırım konusunda benim yaklaşımımda beşeri sermaye, parasal sermayeden önce gelmektedir. Bu yüzden finans ve ekonomi hep ilgimi çekmiş, ilk hissemi 1998 yılında almış olsam da profesyonel portföy yönetimine çok daha sonra geçebildim. Bilgi birikimi ve tecrübe kadar önemli olan bir faktör daha varsa o da psikolojidir. Evet bu alanda bir eğitim formasyonum yok, ama genel, klinik ve davranışsal psikoloji üzerine geçmişte çok sayıda kitap, makale ve araştırma okudum, hâlâ da keyifle okur, bu dalın uzmanlarını dinlemeyi severim.
Bu bağlamda, bütünsel salgın sonrası sıkça kullanılan bir kelime var, “Yeni Normal”. Yenisi, eskisi, daha iyisi var mı bilemem, ancak Prof. Dr. Engin Geçtan’ın normal ve normal dışı davranış üzerine görüşleri şöyledir:
“Yirminci yüzyılın ilk yarısında, toplum normalarına uyma oranının normalliği, bu kurallardan sapma oranının ise normal dışını belirlediği görüşü oldukça egemendi. Ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, toplumların da bazen hasta olabileceğinin fark edilmesi üzerine bu görüş geçerliliğini önemli ölçüde yitirmiştir. Hasta toplum, bünyesindeki normal bir davranışı normal dışı olarak yorumlayabilen bir toplumdur. Belirli bir oranda toplum kurallarına uyma, toplu hâlde yaşamak için gereklidir ve bunun karşıtı tutumlar bireyin kendisi için de zararlı olabilir. Ancak, normalliğin temel ölçütlerinden biri, kişinin kendisini iyi hissedebilmesidir.”
Ayrıca normal diye nitelediğimiz şey, zamana, topluma ve mekana göre değişen bir durum. Bugün normal olan bir şey 100 yıl önce sıra dışıydı ya da bize göre normal olan bir davranış başka bir toplumda oldukça ayıp karşılanabilmektedir.
Siz bilanço analizi, değerleme, nakit akımı ile geleceğe yönelik projeksiyon yapıyorsunuz $300 seviyesi için bir hissede makul bir karar veriyorsunuz ve bunun üzerini riskli görüyorsunuz; ama birileri gelip o hisseyi $1.800’a kadar taşıyor. Şimdi hangisi normal? Bu yeni normal mi? Normal ya da değil ben kâr ile ilgilenirim diyorsanız son paragrafı hiç okumayın zaten. Sadece zararların da aynı şekilde yüksek ve beklenmedik şekilde gelebileceğini bilin yeter.
Yatırım yapmaya yeni başladıysanız veya bu yazının sonuna kadar geldiyseniz daha okuyacak, öğrenecek çok şey olduğunu; uzun bir geleceğe odaklanan bir bakış açısı kadar dünü ve bugünü de gözeten bir düşünce tarzını geliştirmek gerektiğini; kazançlarda ve kayıplarda uçlara varmayacak dengeli bir ruh hâlini koruyabilecek psikolojik olgunluğa erişme hedefinin işin anahtarı olduğunu belirtebilirim.
Ayrıca bu yazıdan alınacak bir ders daha var: Warren Buffett’ın “Hisselerinizin %50 değer kaybetmesini paniklemeden seyredecek güce sahip değilseniz hisse senedi piyasasına gelmeyin.” argümanını geliştirerek bir adım öteye taşımak isterim.
“Alım öncesi tüm doğruları yaptığınızı düşünseniz bile bir şirketin başına her zaman kötü şeyler gelebileceğini unutmayın. Bu yüzden bir hissenin payı, iyi çeşitlendirilmiş portföyünüzün dengeli bir kısmını geçmesin ki, ciddi bir zarar durumunda dahi yatırımlarınıza devam edebilin.”
Kazanç kayıp bu işin doğasında var, ilkinin daha fazla olmasını dilerim.
Ergun UNUTMAZ, 19.07.2020
2 Comments
Murat
Süper bir yazıymış. Okumanın tam da Richard L. Peterson, Karar Anı kitabını okuduğum bu döneme denk gelmeside güzeldi 🙂
admin
Sağ olun, beğenmenize sevindim.