Portföy Yatırımı Stratejisi
Kavram Karmaşası
Her ne kadar iktisadi anlamda yatırım, bir ekonomide, bir dönem sonunda, sermaye stokuna yapılan ilaveler yoluyla o ülkedeki üretim kapasitesinin arttırılmasını ifade etse de, yatırım kavramı farklı anlamları de kapsayacak şekilde geniş bir içerikle kullanılmaktadır. [1] Bireyler açısından, harcanabilir gelirin tüketilmeyen kısmı olan tasarrufların çeşitli enstrümanlarda değerlendirilmesi de günlük kullanımda yatırım olarak adlandırılmaktadır.
Muhasebe tekniği açısından; gelir elde etmek amacıyla, nakit mevduatın bir menkul veya gayrimenkul kıymet üzerinden değerlendirilmesi plasman olarak nitelendirilmektedir. Dolayısıyla plasman aslında mevcut yatırımların sadece el değiştirmesidir. Kaldı ki özel plasman, tanım gereği halka arzı gerekmeyen menkul kıymetleri de kapsadığı için daha fazla karışıklığa yol açamaktadır.
O hâlde burada ve günlük kullanımda kastedilen, portföy yatırımlarıdır. “Tasarruf sahiplerinin politik risk, kur riski, bilgi riski gibi çeşitli riskler üstlenerek, sermaye kazancı, faiz ve temettü geliri gibi kazançlar elde etmek amacıyla hisse senedi, tahvil ve diğer menkul kıymetlere yatırım yapmaları” portföy yatırımı olarak ifade edilmektedir.
Strateji
Kavramları netleştirerek aralarındaki farkı açıkladığımıza göre bu yazının konusu olan portföy yatırımı stratejisine geçebiliriz. “Strateji” alanı herkesin vade, risk ve getiri beklentisine göre farklılık gösterip kişilerin portföy yatırımı stratejileri, mevcut sermaye ve bilgi birikimi ile psikolojik faktörler çerçevesinde belirleneceği için ben kendi bakış açımdan genel bir değerlendirmede bulunacağım.
Portföy yönetimimde vade olarak 10 yıllık bir süre dilimini kullanıyor, bunu da aylık ve yıllık bazda takip ederek gerektikçe portföyde düzeltme ve değişiklikler yapıyorum. Dolayısı ile stratejimi, köklü bir geçmişi olan ya da yeni kurulup uzun vadede etkin rol oynayacağını düşündüğüm, ancak mevcut piyasa şartlarında değerinin altında bir fiyattan işlem gören şirketleri seçmek şeklinde “değer yatırımcılığı” olarak sınıflandırabiliriz. Ayrıca haftalık ve aylık sınırları aşmamak üzere kısa vadeli alım satım işlemleri de gerçekleştirerek uzun vadeli planlarımı destekliyor, güçlendiriyorum. Bunun için ise üç aşamalı bir yöntem kullanıyorum:
1 – Makro Analiz
Ipsa scientia potestas est. “Bilginin kendisi güçtür.” Francis Bacon
Başarılı bir yönetimin en önemli unsurlarından ikisi bilgi birikimi ve disiplindir. Bu nedenle de öncelike küresel gelişmeleri siyasi, ekonomik ve tarihi bağlamda takip etmek gerekmektedir. Jeopolitik riskler ve siyasi gelişmeler ise bir nevi sistematik risk olarak değerlendirilebilir. Ben daha çok konjonktürel hareketleri, ekonomik büyüme verilerini, enflasyon cephesindeki gelişmeleri ve buna paralel yürütülen para politikası kararlarını yakından izliyor, geleceğe ilişkin tahminlerde bulunuyorum. Bu kapsamda, genel resmin ve görüşlerimin kısa bir özetini de, yatırım tavsiyesi niteliği taşımaksızın, her ayın ilk günü Ekonomi Politika Strateji raporu ile web sitemde hâlihazırda yayınlıyorum.
2 – Temel Analiz
“Müzik değiştiğinde dans da değişir.” Japon atasözü
İkinci aşamada ise şirketlerin finansal durumu, faaliyet sonuçları ve nakit akışları başta olmak üzere, varlıkların finansmanında kullanılan kaynakların dağılımı ve yönetimin emrindeki bu kaynakların etkinliğinin yansıtıldığı bilanço ve gelir tablolarının incelenmesi gelmektedir. Yıllık bilançolar üzerinden başta statik bir analiz ile o döneme ilişkin kalemler arasındaki ilişkiler incelenir. Bu süreçte dikey analiz yöntemi ve oran analizi kullanarak detaylı bir araştırma yürütmek gerekmektedir. Bulgular, ilgili şirketin sektöründeki diğer şirketlerle de karşılaştırılarak seçim yapılır. Ancak buna ilaveten dinamik analiz yöntemi ile trendleri tespit etmek son derece önemlidir. Nasıl yatırım kararlarımı ileriye dönük 10 yıllık bir vadede veriyorsam, trend analizinde de yine 10 yıllık olarak geriye dönük bir inceleme yürütüyorum. Bu konuda da dört kriter kullanıyorum:
- Riski düşük,
- Getirisi yüksek,
- İstikrarlı büyüyen ve
- Performansının altında fiyatlanmış şirketleri bulmak.
3 – Teknik Analiz
“Bir resim on bin sözcüğe bedeldir.” Çin Atasözü
Son olarak ise; piyasa hareketinin her şeyi iskonto ettiği, fiyatların trendler hâlinde gerçekleştiği ve tarihin tekerrürden ibaret olduğu varsayımlarına dayanan teknik analiz yöntemi ile alım-satım zamanlamanıza karar vermek gelmektedir. Yani temel analiz ile satın almaya karar verdiğiniz şirketleri ne zaman alıp satacağınız konusunda yol gösterici bir enstrümandır aslında söz konusu olan. Tabii ki bu varsayımların geçerliliği tartışmaya açık olmakla birlikte davranışsal finansın temel argümanlarından birini oluşturan insan psikolojisi faktörünün, fiyatlama konusunda somut verilerden ve gerçeklerden daha etkili olduğu da yadsınamaz. ‘Ben teknik analize inanmıyorum‘ diyerek hisselerinizi temel analiz veya tavsiye üzerine satın alıp uzun vade elinizde tutmak bir yöntem olduğu gibi, vaktiniz ve bilgi birikiminiz el verdiği ölçüde, trend dönüşlerinde stop-loss uygulayarak kârınızı en yüksek seviyeye çıkarmak da diğer bir yöntemdir.
Sonuç
Harcanabilir gelirinizin tüketim sonrası kalan kısmını Keynes’in önermiş olduğu para talebi fonksiyonu yaklaşımıyla; işlemleriniz, ihtiyati gerekçeler ve spekülatif amaçlı olarak ayırmak iyi bir başlangıçtır. Ardından da portföy yatırımlarınızı kendiniz yönetmek istiyorsanız öncelikle küresel ekonominin gidişatını izleyip devri hareketlerin hangi aşamasında olunduğu yönünde tahminlerinizi ekonomik verilerle yapmanız gerekmektedir. İkinci olarak temel analiz çerçevesinde şirket bilançolarını ve gelir tabloları üzerinden beklentisi yüksek şirketleri ayrıştımalı; son olarak da teknik analiz yöntemleri ile bu hisseler için ideal alım-satım zamanlaması ile işlemlerinizi gerçekleştirmelisiniz.
Kazançlı yatırımlar dilerim.
Ergun UNUTMAZ, 23.10.2019
[1] Mahfi Eğilmez, “Yatırım ve Tasarruf Deyince Ne Anlıyoruz?”.
[2] Berkay Akışoğlu, Portföy Yatırım İstatistiklerinin Derlenmesi ve Türkiye Uygulaması.