Toyota Üretim Sistemi’nin Doğuşu ve Evrimi Taiichi OHNO
“Toyota Ruhu” muazzam bir başarı hikâyesi ve dönüşüm noktası olması nedeniyle otomobil sektöründe önemli bir mihenk taşı oluşturmaktadır. Kitabın yazarı Taiichi Ohno’nun, sistem üzerine düşüncelerini ve tecrübelerini aktardığı bu çalışmanın ilk basımı 1978 yılında yapılmıştır. ABD ve İngiltere’de 80’li yıllarda büyük ilgi gören ve Avrupa’ya 90’lı yıllarda ulaşan anlayışın Türkiye’ye geçişi de Avrupa’dan biraz daha sonra olmuştur.
Tüketici olarak gündelik hayatta kullandığımız ürünlerin arkasındaki buluş, üretim ve başarı süreçleri ilgimi çeken konular arasındadır. Yıllar önce Lee Iacocca‘nın William Novak ile birlikte kaleme aldığı “Bir Otobiyografi” başlıklı kitabı sanırım merakımı uyandıran ilk çalışmalardan biridir. “Nasıl başarılı oldun? Henry Ford seni neden kovdu? Nasıl oldu da Chrysler’i ipten alıp zirveye taşıdın?” şeklindeki sorularla otomotiv endüstrisini daha genç yaşlarda farklı görmeye başlamıştım. Benzer şekilde, Walter Isaacson’ın eşsiz anlatımıyla sunulan Steve Jobs adlı esere sitemde yer verirken teknoloji, yaratıcılık ve çok çalışmanın önemine hayran kalmıştım. Bu kitapları okumadıysanız önce oralardan başlamanızı tavsiye ederim.
Gelelim bugün tanıtacağım kitaba: Toyota Ruhu.
Scala Yayıncılık tarafından, Canan Feyyat çevirisiyle okurlara sunulan kitabın ilk basımı Ekim 1996 tarihlidir. Benim okuduğum ve buradaki yorumlara esas teşkil eden basımsa 2020 yılı Haziran ayındaki yeni basımdır. Toyotasa’nın katkılarıyla okurlarla buluşan bu çalışmanın daha anlamlı olması için eserden önce önemli bilgiler de sunulmuş. Toyota mucizesinin kurucusu Taiichi Ohno’nun kısa özgeçmişi, Fordizm ve Taylorizm gibi modellerin Ohnizm felsefesine yakınsayan/ayrılan yönleri ve çeviride kullanılan teknik terimlere ilişkin notlar konuya uzak olanlar için bir hazırlık oluşturabilir. 200 sayfalık, okuması kolay bu çalışma kısa sürede bitirilebileceği gibi keyiflidir de. Ancak otomotiv sektörünün neden böyle bir dönüşüme ihtiyaç duyduğu, bunun nasıl başarıldığı, kültürel farkların rolünün neler olduğu ve hatta Türkiye’de bu sistem uygulanabilir mi gibi sorular üzerine düşünmek bambaşka bir boyuttur.
Kitabın ilk sayfalarında yöneltilen; “Miktardan çok model çeşitlendirmesinde yoğunlaşarak ve maliyetleri azaltarak üretim kalitemizi arttırmanın mümkün olup olmadığı sorusuna yanıt arıyorduk.” ifadesi rekabet ortamında başarı için önemli bir soru. Özellikle de talebin yüksek, üretim miktarının büyük olduğu dönemlerde ABD gibi bir deve karşı konumlanmayı düşünüyorsanız cevap da bir o kadar belirleyici olacaktır. Çünkü üretim miktarı arttıkça maliyetlerin azaldığı bir sistemle mücadele zordur.
Toyada ailesinin otomobil endüstrisine girmeden önceki uzmanlığı dokuma makinalarına dayanıyordu ve bu alandaki inovasyon, tecrübe ve başarıları otomotiv sektörüne uygulamak müthiş bir dinamizm katmıştır. 30’lu yıllarda ABD ve Avrupa’ya yapılan seyahatlerle otomotive olan ilgi projeye dönüşmüştür. Zaten Japonya’da büyük halk kitleleri için binek otomobil üretme fikri de 1933 yılında resmen açıklanmıştır. Verimlilik açısından Alman işçilerin bireysel üretkenliğinin Japon işçilerden 3 kat fazla olduğu ve Amerikalı işçilerin de Alman işçilerden 3 kat daha verimli olduğu bir dönemden bahsediyoruz. Başka bir deyişle ABD – Japonya arasındaki verimlilik farkı 9’a 1 gibi oldukça ciddi boyutlardadır. Buna rağmen tersine düşünmek, kendi kültürüne uygun tercihler, doğru yöntemlerin seçimi, sıfır israf ve kararlı politikalar sayesinde böylesi bir mucize yaratılabilmiştir.
Toyoto Üretim Sistemi’nin temek fikri, israfların tamamen ortadan kaldırılmasıdır. Bu fikrin dayandığı iki temel taşı da just-in-time ve jidoka ilkeleridir. Bunlardan ilki, otomobilin montaj aşamasında her parçanın bant üzerine tam gerektiği anda ve yalnızca gereken miktarda gelmesi demektir. Jidoka ise otomatik işleyen bir sürece hata olduğu anda müdahale şeklinde düşünülebilir. Birçok makine bir kez çalıştırıldıktan sonra otomatik olarak işlemeye devam eder ve üretimde hata oluşursa bu çarpan etkisiyle sayısız sorunlu parça üretime neden olur. Bu nedenle de bağımsız olarak sisteme müdahale edecek cihazlar gerekir. Kanban ise bu ikisine işlerlik kazandıran ve iş süreçlerindeki akışı etkinleştiren bir araçtır. Tüm bunları bir arada tutarak yükselten ilkeyse bence sürekli iyileşme ve gelişme anlamındaki Kaizen anlayışıdır.
Dünyanın bu dönüşümü farketmesi ise 1974 yılındaki petrol kriziyle olmuştur. Satışların ve kârlılığın düştüğü, maliyetlerin yükseldiği, işsizlik, enflasyon ve büyüme sorunlarının gözlemlendiği bir dönemde Toyota’nın üretim anlayışının farkı net bir şekilde hissedilmiş ve tüm dünyada yeni eğilim olmaya başlamıştır. Kitapta başta hammadde ve insan gücü olmak üzere kaynak kullanımında etkinlik, maliyetler, zaman faktörü ve çıktılar arasındaki ilişkiler detaylı bir şekilde anlatılıyor. Yönetim kademesinin görünmeyeni görünür kılma sanatından faydalanamasına dair gönderme de bence yine önemlidir. Kitabın sonunda sisteme ilişkin 24 temel kavram ile Türkiye Toyotasa uygulaması da yer almaktadır.
Kitaptan bir alıntıyla kişisel gelişim için de önemli bulduğumu bir felsefeye yer vereyim:
“Teoriyi anlamak kolaydır, burada sorun; edinilen bilgileri doğal bir davranış hâline getirmek için istikrarlı bir biçimde uygulamaya koymaktır. Sürekli ve istikrarlı bir antrenmanın kazandıracağı pratiği kabul etmek, rekabette başarının gerekli koşuludur.”
Keyifli okumalar dilerim.
Ergun UNUTMAZ, 24.10.2024
Toyota Ruhu – Taiichi OHNO, [Çeviri: Canan FEYYAT] Scala Yayıncılık, İstanbul, Yeni Basım, Haziran 2020.