Almanya Dış Ticaret ve Enerji
Dış Ticaret ve Cari İşlemler Dengesi ile
Rusya özelinde bir değerlendirme
Ekonomi, Politika ve Strateji çatısı altında her bir başlık ayrı ayrı ele alınabilir. Nitekim, finansal piyasalardaki gelişmeleri, geride bıraktığımız yarı yıl kapsamında önceki yazımda aktarmıştım. Enflasyon ve artan enerji maliyetinin bozucu etkileri oradaki notlarımda ve grafiklerde net bir şekilde görülebiliyordu. Bugünse konuya başka bir açıdan yaklaşacağım: Almanya’nın dış ticaret politikası ve enerji kaynakları açısından Rusya’ya olan bağımlılığı. Önce durum analiziyle başlayalım.
Ben bu raporu hazırladığım saatlerde konu sosyal medyada da yer bulduğu için Grafik 1’de Almanya’nın son 30 yıllık dönemdeki dış ticaret dengesini de notlarıma ekledim. Bu yazıda dış ticareti ve enerji konusunu kapsamlı bir şekilde ele alacağız, fakat detaylara girmeden önce iki kavramı açıklamakta fayda var.
Dış ticaret dengesi, bir ülkenin, belirli bir dönemde, diğer ülkelerle olan mal ihracatıyla ithalatı arasındaki farkı göstermektedir. Dolayısıyla da bir ülkenin yurt dışına satmış olduğu mallar karşılığında elde ettiği gelir, yurt dışından satın aldığı mallar karşılığında ödediği miktardan fazlaysa o ülke dış ticaret fazlası veriyor denilir.
Bu anlamda Almanya’nın 1991 yılındaki dış ticaret açığı sonrası izlenen politikalarla nasıl bir gelişim sergilediği uzun dönem eğilimin incelendiği Grafik 1’e yansımaktadır. Düşük ücretle başlayan, verimlilik artışı, ekonomik istikrar ve yeni pazarlara yapılan satışlarla güçlenerek büyüyen Almanya ekonomisi muazzam bir dış ticaret dengesine ulaşmıştır. Son açıklanan veriler ise 1991 sonrası ilk kez dış ticaret açığı verildiğini göstermektedir. Dış ticaret dengesini yakın dönem verileriyle inceleyen Grafik 2’de İhracat kalemi 125,8 milyar avro ve İthalat hacmi 126,7 milyar avro ile sonuçlanmış ve Mayıs ayında 1 milyar avro dış ticaret açığı verilmiştir.
Tam da bu noktada dış ticaret açığı ile cari açık arasındaki farkı belirtmek gerekmektedir. Dış ticaret sadece mal ihracatı ve ithalatını dikkate alırken cari açık, bir ülkenin, belirli bir dönemde, diğer ülkelerle olan hizmet ihracatıyla ithalatı arasındaki farkı, diğer gelir-gider farkını ve cari transferlerin nihai durumunu da yansıtmaktadır. Diğer gelir-gider kalemi altında yer alan birincil gelir kalemleri; yatırımlardan elde edilen faiz, kâr payı ve kâr gibi getirileri kapsamaktadır. Bir de bunların yanında ekonomik olaylarla ilişkisi olmayan ikincil gelirler vardır. Dolayısıyla Almanya için Grafik 3’te yer verdiğim Cari İşlemler Dengesi de yukarıdaki eğilimle benzerlik taşımaktadır.
Cari açık, 90’lı yıllarda artıya dönen dış ticaret dengesi kadar hızlı bir geçiş yapamasa da 10 yıl kadar geriden gelerek 2000’li yıllarda artıya geçmiştir. 2015 yılında ise Gayrisafi Yurt İçi Hasılanın yüzde 8,5’ine ulaşan cari fazla buradan geriye doğru bakınca bir zirve şeklinde görülmektedir. Zaten bu değer de dünya ekonomileri arasında da Almanya’yı bu kategoride lider yapmıştır. Mevcut durumda ise cari fazla, Gayrisafi Yurt İçi Hasılanın yüzde 6,9’u kadar olup hâlâ yüksektir.
Bugün gelinen noktada Almanya’nın enerji kaynakları açısından Rusya’ya olan bağımlılığı ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrasında oldukça sert yükseliş gösteren enerji fiyatlarının Alman ve Avrupa ekonomisine etkisi sıcak bir konudur. Küresel ısınma ve iklim değişikliği kapsamında zaten fosil yakıtlardan yenilenebilir yakıtlara geçişin projelerinin adım adım yürütüldüğü bir ortamda konuya geniş bir bakış açısı ile yaklaşmak gerekmektedir.
Bu bağlamda dilerseniz kısa bir tarih yolculuğu yapalım: 1955 yılında Konrad Adenauer’in Moskova ziyareti sonrası 1958 ve 1960 antlaşmalarıyla Almanya – Rusya ikili ticareti katlanarak artmıştır. Rus petrol ve gazı dev boru hattı projeleriyle Avrupa’ya taşınmıştır. Willy Brandt ve 70’lerdeki diğer bir antlaşma Soğuk Savaş ve Ekonomik İş Birliği kavramları arasında önemli bir yere sahiptir. Kennedy yönetimi gibi Reagen yönetimi de bu ilişkiden duydukları rahatsızlığı açıkça ifade etmişlerdir. 90’lı yıllarda Gazprom ve 2005 yılında imzalanan Kuzey Akım (Nord Stream) projeleri de aslında bu bakış açısıyla değerlendirilmelidir. Son olarak Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in “Rus petrol, kömür ve doğal gazına olan bağımlılıktan kurtulmalıyız.” şeklindeki söylemi yeni bir dönemin işareti olarak düşünülebilir.
Peki Alman ekonomisinin Rusya ile olan ticari ilişkisi nasıldır?
Öncelikle 2008 sonrası dönem için Almanya’nın sadece Rusya ile ithalat ilişkisini inceledim ve bu bağlamda ithal kalemleri arasında en yüksek paya sahip olan petrol, yakıt ve enerji kaynaklarına odaklandım. Tüm istatistikler arasında bu kalemlerin yıllık toplamlarını çekerek oluşturduğum Grafik 4’ün sol ekseni ton olarak Rusya’dan yapılan ithalatı siyah sütunlarda göstermektedir. Aynı grafiğe eklediğim sarı çizgi ise bu ithalatın değerini avro olarak sağ eksende belirtmektedir. Yani yıllar içinde yüksek bir enerji bağımlılığı miktara yansırken aslında ödenen değer petrol fiyatları ve kur farkları nedeniyle dalgalı bir seyir izlemektedir. 2020 sonrası artışın faturası ise ağır olacak gibidir.
Bu veriyi daha anlamlı hâle getirmek için de 2020 yılında Rusya’dan yapılan ithalatın dağılımını Grafik 5’te paylaşıyorum. Petrol, yakıt ve enerji kaynaklarının 14,2 milyar dolarlık toplam ithalat içindeki payı yüzde 67 civarındadır (45+15,6+6).
Peki aynı tablo bundan 20 yıl önce nasıldı?
Görüldüğü gibi yüksek bağımlılık oransal olarak pek de değişmemiş. Ancak Rusya’dan yapılan ithalat toplamının 2000 yılında yaklaşık 7 milyar dolar olduğu dikkate alınırsa geçen zaman zarfında ticaret dengesindeki değişimi yakalamak zor olmayacaktır. Kaldı ki Almanya’nın girişimiyle gerçekleştirilen boru hattı projeleriyle birçok Avrupa ülkesinin Rusya kaynaklı doğal gaz, petrol ve enerji bağımlılığı daha da yüksektir. Grafik 6’da özellikle Finlandiya’nın durumu korkutucu derecede yüksekliği ile dikkat çekmektedir.
Almanya’nın yukarıda görünen, Rusya’dan ithal edilen yüzde 49’luk doğal gaz verisinden daha kötüsü ise son 8 yılda yaşanan eğilimdir. Grafik 7’de Almanya’nın enerji kaynakları ithalatı içinde kömür (mavi), nükleer enerji (kırmızı), doğal gaz (sarı) ve madeni yağlar (gri) olarak tasnif edebileceğimiz diğer kalemlerin paylarına yer verdim. Doğal gaz kullanımındaki ciddi artış toplam miktarı ikiye katlamıştır.
İklim değişikliği ve temiz enerji yatırımları kapsamında Almanya’nın 2030’dan 2038’e kadar kömür kullanımını sonlandırmak yönünde bir hedefi var. Bu duruş şimdilik değişmiş de değil. Bu noktada malum konu olan nükleer enerji dosyasına değinmezsek olmaz. 2011 yılının Mart ayına kadar Almanya, elektrik ihtiyacının dörtte birini 17 nükleer santrali ile karşılıyordu. Japonya, Fukushima’da 2011 yılında meydana gelen felaket sonrası ve enerji politikası çerçevesinde 2022 yılına kadar tüm santrallerin kapatılması yönünde bir adım atıldı. 8 santral derhal kapatıldı ve şu anda faaliyetlerine devam eden 3 reaktörün güç kapasitesine ait verileri de Grafik 8’de ilgilenenler için aşağıya ekledim.
SONUÇ ve BEKLENTİLER
Görüldüğü üzere parasal genişlemelerle başlayan enflasyonist süreç, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle artan enerji fiyatları ve enerji bağımlılığının sorgulanmasına yol açan bir tartışmaya dönüşerek devam etmektedir. 1990’lı yıllarda başlayan ticaret ve yurt dışına yapılan satışlarla gelen büyüme hem dış ticaret fazlasına hem de cari fazla oluşturulmasını sağlamıştır. Bu dönüşümde Almanya – Rusya arasındaki ikili antlaşmaların büyük rolü vardır ve içerik olarak da bu antlaşmalarda Rusya’nın enerji kaynaklarının Avrupa’ya taşınması ilk sırada gelmektedir.
Bulunduğumuz noktada ise Almanya nükleer santralleri 2011 yılında kapatmaya başlamıştır ve geriye kalan 3 santrali de bu yıl sonunda kapatmayı hedeflemektedir. Kömür konusunda da benzer bir yaklaşımla 2030-2038 dönemi kapanış aralığını oluşturmaktadır. Bu boşluğu doldurmak üzere fosil yakıt türleri kullanımına yukarıda değindim.
Grafik 9’da asli enerji talebi açısından 2021 yılında enerji kaynaklarının payları gösterilmektedir. Yüzde 31,8’lik oranla petrol hâlâ ilk sıradadır. Doğal gaz yüzde 26,7’lik oranla ikinci sırada gelmektedir ve kömür, nükleer enerji gibi kullanımı sonlandırılacak kaynakların payı giderek azalmaktadır. Yenilenebilir kaynakların payı ise yüzde 16,1 gibi bence oldukça iyi bir konumdadır. O hâlde,
bir de bu yenilenebilir enerji kaynaklarının bileşenlerine bakalım.
Grafik 10’da, Almanya için elektrik sektöründe, ısınma-soğutma ve ulaşım açısından yenilenebilir enerji kaynaklarının payına yer verilmektedir. 1990’lı yıllarda tüm bunların payı yüzde 5’in altındayken 2021 yılında elektrik sektörü yüzde 41,1’lik oranla yenilenebilir kaynak kullanımında lider konumdadır. Bu değer Almanya’nın toplam elektrik talebinde fosil yakıtların ürettiğinden daha yüksek bir paya denk gelmektedir. Hemen ikinci sırada yüzde 16,5’lik payla ısıtma ve soğutma amaçlı yenilenebilir kaynak kullanımı gelmektedir. Üçüncü sıra ise ulaşım sektörüne ait olup pay yüzde 6,8’dir.
Gerek enerjide dışa bağımlılığın kırılması gerekse de yenilenebilir enerji kaynaklarının karbondioksit gazlarının zararlı etkilerini azaltarak kullanımının yaygınlaşması çerçevesinde Almanya’nın enerji politikası açısından tarihi bir noktada olduğunu düşünüyorum.
Başarılar ve iyi çalışmalar dilerim.
Ergun UNUTMAZ, 05.07.2022
2 Comments
mahmut kemal
Ergun Bey
Rusya Ukrayna savaşının 2022 4.çeyrek ve 2023 1.çeyrek devam etmesi halinde.(Rusya gerek kış ayı enerji gereksa tahıl kartını kullanmak adına devam edeceğini düşünüyorum)Avrupa ve özellikle de Avrupanın sanayisi Almanya olumsuz etkilenecektir.Sanayi üretimindeki yüksek enerji maliyeti rekabet avantajını ortadan kaldıracak(Enflasyon ve resesyon beklentileri de buna ilave edebiliriz) bu durumda da dış ticaret açığıda devam edecektir.(Kışın geçen yıllar gibi sert geçeceği yüksek miktarda enerji ithalatı (enerji fiyat maniplasyonları da yukarı yönlü olmasını bekliyorum)
Bu durumdan çıkış için Türkiye den ithalatının artması (İmal maliyetinin enerji ve enflasyon sebebi ile diğer girdilerin de maliyeti artıracağını tahmin ediyorum) ayrıca Avrupa Merlez Bankası fiaz artışları nedeni ile parasının güçleneceği ve bu durumun bizim ihracat firmaları için bu durumun olumlu olması
(enerji maliyetinin Avrupadaki firmalardan daha uygun olması (Rusya ,Kazakistan,İran vb komşu ülkelerdeki lojistik maliyetin daha uygun olması) fikrini eleştirir misiniz?
Sevgi ve Saygılarımla
M.Kemal SAĞIR
Ergun UNUTMAZ
Teşekkür ederim Mahmut Bey,
evet, çok fazla varsayım ve bilinmeyen var, ancak bazı şirketler için yaşanan gelişmeler birer fırsat oluşturabilir.
Ancak enerji maliyeti herkes için artıyor ve bütçe disiplini yanında maliyet kontrolüne odaklanan şirketler bir pazar payı artışı sağlayabilir.
Burada da ürün kalitesiyle kalıcı bir talep oluşturmak öne çıkacaktır tabi.