Chess – Performans 2020
Classic
Bugün ekonomi ve finans dışında; uzun süredir ihmal ettiğim, satranç alanında bir durum değerlendirmesi yaptım. Her ne kadar yatırım anlayışım ve satranç için ortak noktalar olsa da bence bu ikisi arasında farklılıklar çok daha fazla. Zaten yazının finans işlemlerimle benzerlik taşıdığı tek yönü; dönem başı plan ile dönem sonu performans karşılaştırması. Bakalım 2019/2020 Satranç Sezonu benin için nasıl geçmiş.
Bundan yaklaşık bir yıl önce yayımladığım Road to 2.000 başlıklı yazımda iddialı bir hedef koymuş ve buna ulaşmak için detaylı bir program oluşturmuştum. Bu kapsamda okuduğum kitaplar arasından beğendiklerimi de yine internet sitemde tanıtmıştım. Bugün geride kalan sezonun ve yaptığım resmî maçların puanlarıma yansımasına bakacağım. Buna göre de sorunları tespit ederek eksik kalan yönleri nasıl güçlendirebileceğime, hedefe yaklaşmak için neler yapabileceğime odaklanabilirim.
Öncelikle Covid-19’un her alanda olduğu gibi satranç karşılaşmalarını ve çok sayıda kişinin yer aldığı organizasyonları olumsuz etkilediği hepimizin malumu. Bu yüzden bu sene hiçbir uluslararası düzeyde turnuvaya katılamadım. İlki Wijk aan Zee’deki Tata Chess Tournament, diğeri de Karlsruhe’deki Grenke Chess Open olmak üzere hazırlandığım iki uluslararası turnuvadan biri de bütünsel salgın nedeniyle zaten iptal olmuştu. Ardından sezonun kalan maçları sıkıntılı şartlar altında da olsa tamamlandı. Böylece bu sezon 5 farklı turnuvada toplam 23 maç yapmışım. Ortalama 4 saat süren bu karşılaşmalardan çok şey öğrendiğimi, hatta belki de en verimli sezonum olduğunu söyleyebilirim.
Yukarıdaki grafik aslında stratejik planın bir yansımasını oluşturuyor. Hedef yüksek olduğu için karşılaşmak istediğim rakiplerin de olabildiğince güçlü olmasını istiyordum. Bu nedenle üst sınıf turnuvaları seçtim. 23 maç göz önüne alındığında rakiplerin rating ortalaması 1.530’un biraz üzerinde kaldı. Bunun yanında, tablodan 2.100 üzeri iki rakiple oynadığım için de şanslı olduğumu söyleyebilirim. Ancak maalesef iyi oyuna puan değil, sadece övgü var. Puan demişken; ratingi görece olarak zayıf iki rakibe karşı kaybettiğim oyunlar nedeniyle tüm sezonun rating bakımında boşa gittiği ortada. Birisine 25 diğerine 19, toplamda 44 puanı beklenmedik bir şekilde kaybedince zor topladığım puanların da bir kıymeti kalmadı aslında ve sezonu başladığım yere göre 10 puan eksi ile kapattım.
İkinci grafik galibiyet (W), beraberlik (D) ve kayıpların (L) rakiplere göre dağılımını gösteriyor. Liste, ilk tablo ile aynı sırayı takip etmektedir. Yukarıda da belirttiğim gibi güçlü rakiplere karşı oynamanın iyi tarafı 15 mağlubiyete rağmen performansımı korumak oldu. Açılış ve oyun ortası konumlarda nispeten başarılı bir sezon olduğunu, ancak hataların genelde oyun sonu taktikleri ve final bilgisi kaynaklı olduğunu tespit ettim. 23 karşılaşmanın sadece 3’ünde zaman sıkıntısına düştüm, diğerlerinde ise işler stresli de olsa yolunda gitti.
Peter Drucker’ın “Ölçemediğiniz şeyi yönetemezsiniz!” sözü benim için performans değerlendirmesinde başlangıç noktasıdır. Bu yüzden sezon öncesinde oluşturduğum tablo ve grafiklerin yıl boyunca çok faydasını gördüm. Her karşılaşma öncesinde ve sonrasında güncellediğim sonuçlar ile performansımı anlık takip edebildim. Bunun tek kötü yanı ise rakibin puanı açık ara düşük olduğunda kaybetme korkusunun rasyonel davranışın önüne geçmesi oldu. Yani kazanabileceğim konumlarda, salt bu korku nedeniyle anlamsız hatalar yaparak korkularımı gerçeğe dönüştürmeyi başardım.
Buradan da şu sonucu çıkardım:
Hiçbir başarı tesadüf değildir, ancak hayallerinizi gerçekleştirmek için çok çalışmak yanında sayısız dışsal faktörlerin de yanınızda olması gerekir. Oysa ki korkuları içimizde taşıdığımız için her şey bizim lehimizeyken bile endişelerimiz gerçeğin önüne geçerek başarısız olmamıza neden olabilir. O yüzden başarıyı hedefliyorsak, önce korkulardan kurtulmak gerekmektedir.
Hedeflerde ve stratejide bir değişiklik yok, çalışmaya devam!
Ergun UNUTMAZ, 30.09.2020
Blitz
Benim için yeni olan bu alandaki performansımı da bu hafta ikinci bir yazı ile paylaşacağım (30.09.2020).
….
Yukarıda aktardığım değerlendirme, klasik oyun tarzı için geçerli olup benim katıldığım turnuvalarda 4 ile 6 saat arası süren müsabakalar söz konusuydu. Konuya yabancı olanlar için bir de hızlı (rapid) ve yıldırım (blitz) satranç türleri olduğunu, bunlardan ilkinin 15-60 dakika arasında tamamlanan oyunları, diğerinin ise 15 dakikaya kadar olan tempoda tamamlanan oyunları ifade ettiğini belirtmekte fayda var. İşte bugünkü yazının konusu da resimdeki gibi fiziksel bir bağlantının olmadığı, Covid-19 nedeniyle katıldığım çevrim içi yıldırım oyunlar üzerinedir.
Uzun vadeli yatırım anlayışına sahip olan, araştırıp düşünmeyi, alternatifleri her aşamada tekrar kontrol etmeyi seven birisi olarak klasik tarz satranç mücadelesini daha çok sevdiğimi vurgulamalıyım. Hızlı satranç ise finansal yatırım anlayışımda günlük ya da haftalık alım satım (trading) portföyüme karşılık geliyor sanki. Oysa yıldırım satranç benim hiç de alışık olmadığım, hatta rahatsız olduğum, “scalping” kelimesi ile ifade edilen birkaç basamak üzerinden yapılan alım satıma benziyor. Konuyu finans alanına çekmeyeceğim, ama Covid-19’un etkisi ile “yatırımcı” olduğunu iddia eden yeni bir kitle ile benim 3 ay boyunca neredeyse her gün oynadığım yıldırım satranç arasında psikolojik bir bağ olduğunu düşünüyorum. Ama bunu da davranışsal değişiklikler altında başka bir yazıda ele alırız.
Tekrar performans değerlendirmesine dönersek; 22 Mart 2020 tarihinde oluşturduğum profil ile toplam 832 karşılaşma yaptığım ve bunların 820 tanesinin değerlendirmeye tabi olduğu Grafik 1’de görülmektedir. 5 dakika süreli yıldırım karşılaşmalarda, 1.500 puan ile başladığım yolculukta hızlı tempoya alışana kadar 1.400 seviyesine kadar bir gerileme, ardından da 1.612 zirvesine bir çıkış mevcuttur. Sonuçların dağılımı ise 377 galibiyet, 43 beraberlik ve 412 kayıp şeklindedir. Aynı grafikte yer alan yeşil çizgi ise 15 dakika ve üzeri hızlı satranç maçlarına aittir ki, bu sayıca toplamın içinde 10 karşılaşmadan bile düşük bir sayıya denk gelmektedir.
Grafik 2’de ise rakiplerimin puan durumu yer almaktadır. Değerin, 1.533 ortalama ile daha çok kendi gücüme denk bir seviyede oluştuğunu söyleyebilirim. Ancak bu sürede 2.100 ve üzeri rakiplerle de sıkılıkla karşılaştığımı ve yıldırım hızında kaybettiğimi söyleyebilirim.
Son olarak Grafik 3 üzerinde acaba siyah ya da beyaz ile oynamamın farkı olup olmadığına baktım. Klasik karşılaşmalarda görülen beyazın açılış avantajı yıldırım maçlarda benim performansıma da matematiksel olarak yansımış. Beyaz ile oynarken yüzde 46,2 olan kazanma oranım siyahlarla yüzde 43,1 seviyesinde kalmış. Yani beyazlarla yüzde 3,1 daha fazla galibiyet elde etmişim. Benzer şekilde siyahlarla oynarken kazanamıyorsan kaybetme anlayışı ile beraberliğe daha yatkın oynadığım anlaşılıyor. Oranlar beyaz için yüzde 3,6 iken siyahlar için yüzde 4,9 şeklinde oluşmuş.
Tüm bu istatistiklerden ve genel tecrübemden yola çıkarak yıldırım karşılaşmalarda çok kolay hata yaptığımı, rakip profesyonel ise tuzakları hesaplamada zaman kısıtına tam alışamadığımı, öğrenme sürecinde klasik karşılaşma analizine göre daha yavaş geri dönüş yapabildiğimi düşünüyorum. Ancak bir noktadan sonra alışkanlığa ve belirli kalıpları izlemeye doğru bir eğilim geliştirdiğimi de fark ettim ki bunu da gelişim hanesine yazdım. Her üç tempoda ilk defa bu sene karşılaşmalar yaptım ve bunun satranç anlayışıma bir zenginlik, bir derinlik kattığı kanaatindeyim. Şimdilik yıldırım satranç alanında bir planlamam ya da hedeflerim yok, hatta hadi 5 dakikalık bir parti yapalım diyip keyif için oynuyorum. Ama bu kadar rapor ile performans değerlendirmesi yaptığım için önemsiz olduğu şeklinde de anlaşılmasın.
Hafta sonu acaba şöyle bir 5 dakikalık bir parti mi ayarlasak? 🙂
Ergun UNUTMAZ, 01.10.2020