JAPONYA – Kültür ve Yatırım
2021 yılının yatırım planlamasını yaparken uzun yıllar süren durgunluğa ve bütünsel salgın koşullarına rağmen Japonya’nın dikkatimi çektiğini belirtmiş, gerek olimpiyatlar gerekse de baştan Warren Buffett olmak üzere büyük yatırım fonlarının Japon piyasalarına yönelmesini önemli bir gelişme olarak gördüğümü vurgulamıştım. Bu yüzden de vakit kaybetmeden detaylı okuma ve incelemelere başlamıştım. Hayaller alttaki resimdeki gibi Japonya’daki şirketlerin hisse senetlerine iyi bir yatırım yapıp sonrasında uzun bir süre dingin ve huzurlu bir şekilde bunların üzerine ilaveler yapmaktı. Hâlâ da öyle, ama yolculuk biraz uzun sürecek gibi.
1 – Yatırım
Velhasıl yoluma haberler, ülke raporları, sektör analizleri derken 20 şirketlik kısa bir liste ile devam etmeye karar verdim. Ancak çeviri çalışmaları ve Latince öğrenimi başta olmak üzere bu analizlere yeterince yoğunlaşamadığımdan mıdır yoksa genel olarak piyasalar için biraz karamsar olduğumdan mıdır bir türlü alım yapamamıştım. Zaten kısa listemdeki şirketlerden “Evet, bunlar iyiymiş” dediğim 5 şirketin de çoktan fiyatlandığını gördüm. Hızlı bir şekilde para kazanma şansını kaybedince de okumalar, araştırmalar doğal olarak biraz yavaşladı ve hatta içeriği bile değişti. Fark ettiğim şeyse yukarıdaki resimdeki huzurlu ortama varmadan önce aşağıdaki resimdeki gibi bir kaosun, karmaşanın arasından geçmek gerekiyormuş. Büyük bir pazar olduğu için neyseki dil sorunu ciddi bir bariyer olmuyor.
Nihayetinde dün itibarıyla beğendiğim üç şirket için alım emri girişlerini yaptım, ancak piyasa fiyatının benim emirlerimi karşılaması sanırım en az iki ay sürer ki bu da yaklaşık Temmuz sonu olur diye tahmin ediyorum. Alımlarım bittikten sonra da bu şirketler üzerine bir yazı hazırlayabilirim ya da emirler gerçekleşmezse tekrar bir değerlendirme yaparız, nerede hata yaptık diye.
Ancak genel olarak Nikkei 225 Endeksi için genel görüşüm şu şekilde: Aşağıdaki grafiklerde Nikkei 225 Endeksi için aylık kapanışlar ve kâr payı ödemelerinin fiyatlarda düzeltildiği serilerle çalıştım. Veri seti 1985 yılından başlayacak kadar uzun olduğundan öncelikle logaritmik ölçek üzerinden bir inceleme yaptım ki uzun vadeli grafiklerler çalışırken bunun daha doğru bir yaklaşım olduğuna inanıyorum (Konu bütünlüğünü dağıtmak istemiyorum, ancak linear ve logaritmik değerler için bağlantıdaki yazıma bakabilirsiniz.)
Her ne kadar iki grafikteki hareketler benzer görünse de sağ yandaki ölçeğin farklı olduğunu belirterek devam edeyim. 1990 yılındaki zirveden sonra 2003 yılına kadar ciddi bir düşüş ve 2007 yılında bir deneme olsa da 10 yıl kadar devam eden de bir zemin oluşumu görüyoruz grafiklerde. 2013 yılından sonra ise bu kez uzun vadeli ortlamaların da üzerine yerleşen sağlıklı bir çıkış başlıyor. 2017 teyidinden sonra bütünsel salgındaki düşüş genel piyasalar gibi Nikkei 225 Endeksi için de net bir alım fırsatıymış. Kaçırdığım için üzgünüm. İncelemeye başlayıp ilk paragrafta çoktan fiyatlama gerçekleşmiş dediğim noktayı ise grafikte “Kaçırılmış alım fırsatı 2” olarak işaretledim. Tabi bu Endeksin grafiği, şirketler bundan farklı performans izleyebildiği için onu ayrı düşünmek gerekir.
Daha önce de belirttiğim gibi genel bir temkinli olma stratejisi izlediğim için mevcut durumda bu noktadan alım yapmak yerine kendimce olası uygun geri çekilme noktalarına bu hafta içinde, uzun süre geçerli kalabilen emirler girdim. Gelir, gelmez bilemiyorum, ancak ödevimi yapmış olmanın rahatlığı ile şimdi diğer işlerime devam edebiliyorum.
Şirketler ve ekonominin genel durumuna ilişkin notlarımı ileride paylaşırım, ama bir şekilde Buffett başta olmak üzere fonların bu ülkeye akmasını sağlayan bir grafiği de yine aşağıya ekledim. Son 10 yıl için Japon hisse senetlerinin ABD, Avrupa ve Dünya endeksleri için toplam getirileri bir arada sunulmuş. Turuncu çizgi Japonya’nın sürekli düşük kaldığını gösteriyor. “Cheap for a reason” yani ucuz olmasının bir sebebi vardır elbet, ama bir miktar pozisyon açarak bu riski alacağım.
Yatırım konusuna kabaca değindikten sonra bugünkü yazının diğer bir konusu olan kültürel içeriğe geçelim.
2 – Kitap, Dizi ve Film Önerileri
Açık söylemek gerekirse Japon şirketleri ile ilk hatıralarım muhtemelen Sony Walkmenler, Casio saatler, hesap makineleri kadar eski. Biraz düşününce de otomotiv endüstrisinde ortaya çıkan markaları ve televizyonlar başta olmak üzere teknoloji şirketlerini saymak mümkün. Ama benim Japon kültürünü merak edip içli dışlı olmam üniversite yıllarının sonuna doğru başladığım Aikido iledir. Hatta Japon tekstil endüstrisi ile tanışmam da bu vesile ile aşağıdaki resimdeki Aikido kıyafetlerini ve hakamayı Japonya’dan sipariş etmemle olmuştur. Hâlâ da özenle saklar, ara sıra kullanırım. 🙂
Sözlük anlamı olarak “Enerji ile uyumlu olma yolu” şeklinde açıklayabileceğim, ancak içsel felsefesi “Evrendeki enerji ile bir olmak” gibi çok daha derin yorumlara müsait olan bir savaş sanatıdır Aikido. Morihei Ueshiba‘nın Budo‘nun gerçek anlamını arayışı için yapmış olduğu yolculuğun bir ürünü olan, diğer disiplinlerle birlikte tasavvur ettiği, prensiplerini zaman içerisinde geliştirdiği ve kurucusu olduğu bu disiplin üzerine çok fazla okuduğumu, ancak çok az yazdığımı söyleyebilirim. Zaten bugün de bu bir iki cümle dışında kitap tanıtımına geçeceğim.
Aikido ile başlayınca iş orada kalmıyor İaido ile bütünleşiyor. En genel anlamda “Kılıç Sanatı“, biraz daha özüne inersek “Var oluş ile uyumlu olma” şeklinde tanımlayabileceğimiz bu disiplin ise tarihi yolculuk içerisinde sizi Samuray dönemine kadar götürüyor. En azından ben kendimi bir şekilde orada bulduğuma şaşırmadım. Bu kapsamda da okuduğum notlardan derlediğim “Go Rin No Shi” kitabını etkileyici bulurum. Ünlü bir kılıç ustası, filozof ve stratejist olan Miyamoto Musashi‘nin bu kitabını da bulursanız okuyabilirsiniz. Diğer bir kitap olarak önerim ise Aude Fieschi’nin Fransızca kaleme almış olduğu, tarihsel araştırmalara dayanan bir deneme olarak “Samuray’ın Maskesi” kitabıdır. 7 bölümden oluşan kitapta dışardakilerin gözünde Samuray imajı ile başlayıp edemler, meşakkatli eğitim süreci, feodal Japonya ve barış döneminde Samuraylar gibi konular işleniyor.
Sun Tzu kitabını bilmeyen yoktur diye düşünüyorum. Strateji konusunda uzmanlaştığını iddia eden herkesin rafında olsa da okumak, özümsemek ve uygulayabilmek çok daha farklı bir şeydir. Yalnız bir noktayı hemen belirteyim. Konu Japonya olduğu hâlde “Çinli bir general ve askeri stratejiste yer vermek hata değil mi?” şeklinde düşünmemek gerekir. Savaş sanatının arkasındaki felsefe, anlayış ve disiplin çok daha kıymetlidir.
Zaten önereceğim diğer bir kitap da Thomas Cleary’nin Türkçeye çevrilmiş olan Japon Savaş Sanatı adlı çalışmasıdır. Kısa bir Japon tarihinin ardından Zen düşünüşünün etkileri ile Bushido’nun rolü üzerinden notlar bulacağınız bu kitap da günlük bir okuma ve üzerine bol bol düşünme içindir. Yoksa tarihsel bir araştırma ve sosyo ekonomik bir bakış açısı ile hazırlanmış bir kitap değildir.
Son bir kitap önerisi de Ankara’da Maliye Bakanlığında çalışırken tanışmış olduğum Onur Ataoğlu’nun Japon Yapmış adlı kitabıdır. 2010 yılında basılmış olan bu çalışmada Ataoğlu tayin olduğu Tokyo Büyükelçiliği Ekonomi Müşavirliğinde görev yaptığı 2002 – 2006 yılları arasındaki gözlemlerini sürükleyici bir tarzda kaleme almış. Bir iddia peşinde olmaksızın izlenimlerini iyisiyle kötüsüyle zaman zaman da diğer kaynaklardan doğrulayarak ve olayların çelişkilerini de vurgulayarak sohbet şeklinde hoş bir anlatım sunuyor Onur Bey. Anı ve hatıra yazıları okumayı seviyorsanız ve yerinde yapılmış ilk elden bilgilerle bir kültür hakkında genel hatlarıyla bilgi sahibi olmak isterseniz bu kitabı da okumanızı tavsiye ederim.
Yazının başında belirttiğim gibi arayış Japonya Hisse Senetleri üzerineyken okumalar ve araştırmalar aşağıda görselini eklediğim Netflix dizisini bulmamla sonuçlandı. Gerçi yoğunlaşmak yerine bu tür farklı okuma, gezme, belgesel izleme vb. aktiviteler bazen daha etkin kararlar vermenize yardımcı olabiliyor. Daha önce yine Netflix’te Die Germanen dizisini de izlemiş ve beğenmiştim. Biraz dizi, biraz belgesel çizgisinde size hem görsel öğeler hem de doğruluğunu araştırmak için malzemeler sunan yapımlar. Bu kapsamda da Samurayların Çağı – Japonya için Savaş olarak çevirebileceğimiz Age of Samurai – Battle for Japan izleyebileceğiniz bir yapımdır. O dönemin koşulları, entrikalar, hırs ve barış için savaş fikirleri sizi ekran başında tutacaktır. Yalnız hemen uyarayım, şiddet, vahşet, katliam diz boyu. Kan gövdeyi götürüyor ve bu tür şeyler rahatsız edici olduğu kadar bir dönemin de gerçekleridir.
16. yüzyılın ikinci yarısını ele alan ve 6 bölümden oluşan dizinin ilk bölümü Nobunaga’nın Yükselişi ile başlıyor. Yönetici vasıfları olmadığı, hatta soytarı/deli gibi görüldüğü hâlde Oda Klanlarının başına geçen Nobunaga’nın zor dönemlerde aldığı zor kararlar dikkate değer nitelikte. İkinci bölümde de doğal olarak Gücün Konsolidasyonu teması işleniyor. Merkezi Japonya’nın büyük bölümündeki savaşlar, liderlik mücadelesi ve galibiyet ile gelen daha fazla güç. Üçüncü bölümde ise Toyotomi Hideyoshi özellikle incelenmeli. Avam olarak doğan ve üstün strateji bilgisi, cesareti ve aldığı kararlar ile hayal bile edilemeyecek bir mevkiye geliş inanılmaz. Ayrıca bu bölümde Takeda Shingen ve Ieyasu da üzerine okumalar yapılması gereken isimler.
4 bölümde Bütünsel Kontrol net bir şekilde görülüyor. Kuzeyde Masumune hariç tam bir iktidar anlayışı vardır. Hideyoshi’nin mutlak otoriter anlayışının sonuçları olacaktır elbette. 5. bölümde de Felaket başlığı ile bu ele alınmaktadır. Tüm Daimyoları birleştirip savaşa son verince savaşacak yeni bir taraf gerekmektedir ki bu da dış bir ülke, Kore olarak seçilmiştir. Çok ilginç siyasi dersler var diyebilirim. Nihayet son bölümde ise Bir Hanedanlığın Doğuşu ele alınmaktadır. Hideyoshi’nin ölümü sonrasında Mitsuhide ve Ieyasu arasındaki savaş, planlar, entrikalar ve Hideyori’nin geleceği ile Samuray anlayışındaki değişim ile final yapılmaktadır. İç savaştan barışa giden yol oldukça dramatik ve kanlıdır. Tarih bilgisi ve strateji için tavsiye ederken, insanlık açısından rahatsız edici yönlerini tekrar belirterek bitireyim.
FİLM
Son olarak bir de yine çoğu kişinin seyretmiş olduğunu tahmin ettiğim, ancak Japonya’nın modernleşme çabaları ile geleneksel samuray anlayışının karşı karşıya getirildiği, aslında “hizmet etmek” kavramının kime ve ne için noktasında sorgulanarak samuray yaşayışını çok net ortaya koyduğunu düşündüğüm bir film önererek bugünkü yazıyı bitirelim. Yönetmenliğini Edward Zwick’in yapmış olduğu, baş rolde Tom Cruise ve Ken Watanabe’nin oynadığı güzel bir film olan Son Samuray (The Last Samurai). Bu filmde Hiroyuki Sanada’nın, Ujio karakteri ile oynadığı rolü çok beğendiğimi de ayrıca belirtmek isterim.
Sağlıcakla kalın.
Ergun UNUTMAZ, 21.05.2021