Economy

Kâr Payı ve Ortaklık Payı



Temettü veya diğer adıyla “Kâr Payı” konusu hazır gündemdeyken buna bir de “Ortaklık Payı” adı altında yeni bir boyut eklemek isterim. Yatırım yapmaya yeni başlayanlar ya da “Biz geç kaldık, çocuklarımız için düzenli hisse senedi alıp yıllarca tutmak istiyoruz.” diyenler ile ekonomi – finans alanında gerek akademik çalışmalar yapmış gerekse de bilfiil işin içinde olan değerli uzmanları bir araya getirdiği için bu yazının içerik dengesini korumak zordu. Bir de işin içine şirket yöneticileri ve düzenleyici kuruluşların yetkililerini katarak yatırım camiasında herkesi ilgilendirdiğini düşündüğüm bir alanda kâr payı ödemesine ilişkin sorunlar ve çözüm önerileri olarak kişisel düşüncelerimi aktarmak istediğim için güçlükler daha da arttı. Bu nedenle yazı planladığımdan uzun olmakla birlikte, maalesef anlatmak istediklerimin hepsini de kapsamamaktadır. Bu yüzden baştan anlayışınızı dilerim. 🙏🏻

Photo by Hadija Saidi


Üç bölümden oluşan bu çalışmanın biz yatırımcılar, bir ülkenin ekonomik büyümesinde itici gücü olan şirketler ve genel olarak da o ülke ekonomisi için fayda sağlamasını ümit ediyorum. İlk bölümde genel kavramlara yer vererek daha önceki çalışmaları hatırlatacağım. Bu bölümde ayrıca kendi portföyümden geriye dönük bir analiz eşliğinde kısa bir performans analizi de sunacağım. Her ne kadar temettü emekliliği hedefi taşımasam da uzun vadeli yatırımların bir katkısı olarak kâr payı ödemeleri alıyor, bunları tekrar yatırıma dönüştürüyorum. İkinci bölümde sorunlar ve sistemin işleyişinde gördüğüm sıkıntılara değineceğim. Üçüncü ve son bölümdeyse sayılan sorunlara karşılık, sistemin nasıl daha iyi işleyebileceğine dair bir öneride bulunarak “ortaklık payı” adı altında yeni bir düşünce aktaracağım. Buyrun hemen başlayalım.

Giriş, Kavramlar ve Performans Analizi


Neredeyse bundan tam iki yıl önce Temettü Sistemi Üzerine başlığıyla bir yazı hazırlamıştım. Bu yazı üç sebeple bence önemliydi. Bunlardan ilki “temettü” ya da diğer adıyla “kâr payı” kavramlarının anlaşılması ve tarihsel bağlamda konunun bir arka plana dayandırılmasına duyulan ihtiyaçtı. İkincisiyse, “temettü emekliliği” gibi popüler bir temanın uygulamada nasıl işleyebileceğine dair o yazı bir giriş teşkil ediyordu. Son olarak da 2020 yılının Mart ayında, finansal piyasalarda da etkilerini sert bir şekilde yaşadığımız bütünsel salgın nedeniyle kâr payı dağıtımına getirilen sınırlama ve yasakların temettü emekliliği yönünde bir tercihte bulunanları nasıl zorda bırakabileceği kapsamında yazıda görüşler de mevuttu.

Oldukça beğenilen ve ilgi gören bu yazının ardından da Temettü Kavramları ve Hesaplamalar başlığıyla konuyu somutlaştırmaya çalışmıştım. Bunu da sayısal örnekler ve gelir tablosundan hesaplamaya ilişkin kalemleri tek tek göstererek yapmıştım. Hatta yazının son kısmındaki kısa açıklamalar ve çeşitli oranların hesaplanmasına ilişkin excel/numbers araçları için ayrı ayrı eklediğim tablolardan faydalanan kişilerden güzel geri dönüşler aldım. Bu vesileyle ilginize tekrar teşekkür eder bu yazının da içinde bulunduğumuz finansal ekosisteme katkı sağlamasını dilerim.

Bu noktada önemli bir hususu baştan vurgulamak isterim. Uzun vadeli yatırımlarım kapsamında konuyla fazlasıyla ilgileniyor olsam da kendimi temettü yatırımcısı olarak görmüyorum. Paylaşımlarımın temettü özelinde yoğunlaşmamasının bir sebebi de budur. Yatırım anlayışımın “değer” üzerine odaklandığı malumunuz. Ancak bu da her hisse seçimimi indirgenmiş nakit akışları değerlemesiyle yaptığım anlamına gelmiyor. Neyse sözü uzatmadan bakalım yakın geçmişte kâr payı açısından portföyümde neler meydana gelmiş.


31 Mart 2022 tarihi itibarıyla çektiğim veriler kapsamında, yönetmiş olduğum kişisel portföyüm 7 ülkeden 54 şirketi kapsamaktadır. Bunların kendi içinde dağılımı da biraz Berkshire Hathaway’ın portföy dağılımına benzemektedir. Yani sırf çeşitlendirme yapmak için ya da belirli bir sayıya ulaşmak için hisse senedi almam. Ayrıca, yakından izlediğim şirketlerin toplam içindeki payları daha yüksek ağırlıklara sahiptir. Bu bilgiyi de aşağıdaki grafikler daha anlamlı olsun diye belirtmek istedim. Çünkü yılda kaç kere temettü ödemesi alındığı yaratılacak düzenli nakit akışı açısından önem arz etmektedir. Bir de bunun yanında temettü verimi kavramı bu yönde bir strateji izleyeceksek kararlarımızda belirleyici olacaktır.

Grafik 1: Son 3 yıldaki temettü ödemeleri


Grafik 1’de son üç yıla ilişkin, kişisel portföyüm kapsamındaki şirketlerden elde edilen aylar itibarıyla temettü ödemeleri gösterilmektedir. Grafikte 2020 yılı mor, 2021 yılı yeşil ve 2022 yılı da sarı renkli eğrilerle gösterilmiştir. Yatay eksende aylar bulunurken dikey eksende o ayda kaç farklı şirketten kâr payı alındığı belirtilmektedir. Örneğin 2021 yılında en çok temettü ödemesi elde edilen ay Mayıs ayı olup toplam 10 farklı şirketten kâr payı şeklinde nakit akışı sağlanmıştır. 2020 yılı kısıtlamalar nedeniyle yıl içinde toplam 30 ödeme sayısı ile belirgin oranda en düşük ödeme yapılan yıl olmuştur. 2022 yılıysa henüz ilk çeyrek olmasına rağmen neredeyse bu sayının yarısına ulaşmıştır.

Grafik 2: 2021 yılı için temettü verimi


Grafik 2’deyse; 2021 yılı için elde edilen kâr paylarının getirileri karşılaştırılmaktadır. Yatay eksende 01 Ocak tarihinden 31 Aralık tarihine günler yer alırken dikey eksende temettü verimi yüzde olarak gösterilmiştir. Grafikteki kırmızı çizgi kâr payı dağıtılan günün piyasa fiyatı ve dağıtılan kâr payı ile hesaplanmıştır. Dolayısıyla piyasa fiyatı üzerinden temettü verimine denk gelmektedir. Vergi oranlarındaki farklılıkların ülkeler açısından yanıltıcı etki oluşturmaması için brüt tutarlar üzerinden hesaplama yapılmıştır. Ancak dileyenler bu hesaplamayı stopaj ve gelir vergisi sonrası net tutarlarla da izleyebilirler. Grafikteki mavi sütunlar ise benim bu şirketleri alış maliyetim ile yürütülen hesaplamayı göstermektedir ki maliyet esaslı temettü verimi hesaplaması bence performans analizi açısından daha gerçekçi bir ölçüdür. Ancak bu hesaplama herkes için farklı sonuçlar üreteceğinden karşılaştırmalı analizlerde sonuçlara dikkatli yaklaşılmalıdır.

Grafiği kısaca yorumlarsak ERNT şirketi dışında maliyetlerim, kâr payı dağıtımı yapıldığı zamanki piyasa fiyatına göre neredeyse tüm seçimlerimde başarıyla sonuçlanmış. ERNT şirketindeki başarısızlığım ise şirketin aşırı yüksek bir dağıtım kararı vermesi şeklinde yorumlanabilir. Yani kâr edeceğini ya da kâr payı dağıtacağını düşündüğüm şirketleri ucuzken ve erken dönemde almaktan dolayı iyi bir performans yakalamışım denilebilir. Bu kapsamda da 2021 yılı için portföyümde temettü verimi en yüksek beş şirket: TTRAK, EREGLi, TOASO, ARCLK ve AEFES olarak şekillenmiş.

Sistemin İşleyişi ve Sorunlar


Diğer taraftan, sistemin işleyişine geçtiğimizde sorunlar da belirginleşecektir. Ancak öncelikle bazı konuları açıklığa kavuşturalım.

1) Yatırım yapan kişilerle alım satım yaparak temettü geliri elde etmek isteyen kişilerin durumları neden farklıdır? Öncelikle temettü geliri elde etmek için ilk başta şirketin kâr elde etmiş olması ve genel kurulda kâr payı dağıtımına ilişkin karar alınması gerektiğini belirterek başlayalım. Kâr dağıtım işlemi de nakit, bedelsiz hisse senedi ya da bu iki yöntemin bir kombinasyonu şeklinde yapılabilir. Yatırımcı, doğası gereği uzun vadeli baktığı için temettünün hangi gün yatacağının bu anlamda bir önemi yoktur. Yukarıda Grafik 1’de görüldüğü üzere de maliyet esaslı temettü verimi çoğu zaman piyasa fiyatıyla hesaplanan verimden yüksek olabilmektedir.

Kaldı ki kâr payı dağıtımı nedeniyle şirketten para çıkışı olacağı için şirketin muhasebesel anlamda piyasa değerinin değişmemesi bakımından basit cebirsel bir işlemle fiyatın, dağıtılacak nakit kâr payı ve hisse senedi adedine göre düşeceği de apaçık ortadadır. Dolayısıyla diğer tüm şartlar sabitken kâr payı dağıtımından bir gün önce hisseler hesabında olan kişiler kâr payı almaya hak kazansa da ertesi gün açılışta fiyat yukardaki gerekçeyle düşük açılacağı için değişen bir şey olmayacaktır. Dolayısıyla kâr payı dağıtımı havadan gelen bir para ya da alım satım yaparak kâr elde edilecek bir işlem değildir.

Ancak piyasa koşullarında şirketin hisselerine yüksek bir talep olması, bölünme ya da nakit kâr payı sonrası düşmüş olan fiyatı yukarı taşıyabilir. Tesla ya da Amazon şirketlerinin yüksek fiyatlar yerine düşük fiyatla işlem görmesi erişilebilirlik algısı yaratıyor olabilir. Madalyonun diğer yüzündeyse kâr payı dağıtılacağını önceden tahmin ederek fiyat artışını sayesinde önceden sermaye kazancı elde etmiş olan kişiler kâr payını dahi almadan satış yaparak piyasa koşullarının fiyatı daha da aşağı çekeceğini düşünüyorlarsa bu fikri eyleme dönüştürerek sonuçta çok daha kazançlı çıkabilirler. O hâlde yatırım ve alım satım şeklindeki işlemleri bir kere en baştan birbirinden ayırmak gerekir.

Sonuç olarak uzun vadede şirketlere ortak olmuş kişiler sürekli büyüyen ve kâr eden şirketlerin piyasada pozitif ayrışması nedeniyle hisse senetlerindeki fiyat artışından faydalanırlar. Şirket kâr payı dağıtmaya karar verirse de bu, yatırımcılar için ilave bir getiri olur. Oysa alım satım işlemi yaparak kâr payı haberinden faydalanmak isteyen kişiler için durum belirsizdir ve her iki yönde de kısa vadede, piyasanın şartlarına göre hareket edebilir.

Photo by Robert Ruggiero

2) İkinci bir sorunsa yatırımların, paranın iç ve dış değerinden kaynaklanan reel getirisidir. Teknik detaylarına girmeden iç değer kaybını enflasyon, dış değer kaybını da döviz kurundaki değer kaybı şeklindeki değişim olarak düşünebilirsiniz. Dolayısıyla temettü yatırımı ile uzun vadede reel kazançlar elde edebilmek için bu iki değişkeni de geçecek kazançlar üretmeniz gerekmektedir. Bir ülkenin kredi notunun yatırım yapılabilir seviyenin altında olması, sermaye piyasalarının spekülatif özelliklerinin ağır basması ve fiyatlamalardaki yüksek oynaklık yanında ulusal para biriminin uluslararası rezerv paralara göre istikrarsız performansı temettü yatırımını anlamsız kılabilmektedir.

Örnek üzerinden gitmek gerekirse, ilk olarak paranın iç değer kaybına bakalım: A ülkesindeki bir şirketin, ABC para birimiyle, hisse başına 10 ABC’ye satın alınmış olan 200 adet hisse senedi için 2.000 ABC ödediğinizi varsayalım. 1 yıl sonunda fiyat diyelim ki 15 ABC olsun. Yani yüzde 50’lik bir fiyat artışı elde ettiniz. Satış yaparsanız elinize geçecek olan para 3.000 ABC’dir ve 1.000 ABC tutarındaki sermaye kazancı ile 2.000 ABC anaparanın toplamına eşittir. Ancak yıllık enflasyon oranı yüzde 50’yi aştığı anda reel anlamda zarar etmişsiniz demektir ki burada paranın zaman değerini, alternatif maliyeti ve vergi, komisyon gibi unsurların hepsini sıfır aldım. Yoksa kayıp daha büyüktür.

Peki paranın dış değer kaybının etkisi nasıldır? Ona da hızlıca bakalım. Yurt dışından A ülkesine 1.000 USD getirdiniz ve dönem başı kuru 1 ABD = 2 ABC’ye eşit olsun. Böylece 2.000 ABC’yi yukardaki gibi hisse başına 10 ABC ile yatırıma plase ettiniz. Bir yıl sonra fiyat 20 ABC ve yıllık enflasyon yüzde 50 şeklinde gerçekleşsin. Böylece yüzde 100 getiri elde ettiğiniz hâlde yüzde 50 oranındaki enflasyon kazançlarınızın yarısını almış olacaktır. Yine de yüzde 50 reel getiri iyi gibi durmaktadır. Acaba öyle mi? Bir de yıl sonu döviz kuruna bakalım o hâlde. Eğer hisseleri satıp paranızı tekrar ABD dolarına çevirmek isterseniz elinize geçecek olan tutar nedir? Eğer, 20 ABC x 200 adet hisse tutarı olan 4.000 ABC’nin karşılığını 1.000 USD’ye eşitleyen döviz kuru, 1 ABD = 4 ABC’den daha yüksekse yine zarar etmişsiniz demektir. Yani ulusal para değer kaybetmiş ve 1 ABD = 5 ABC olmuşsa 4.000 ABC’yi Amerikan dolarına çevirdiğinizde elinize 800 USD geçer ki bu da ilk başta getirdiğiniz 1.000 USD’ye göre yüzde 20 zarar ettiğiniz anlamına gelir. Başka bir deyişle yüzde 100 kazandığınızı düşünmek sadece bir yanılsamadır. Böylesi bir ortamda da temettü yatırımı yaparak uzun vadede birikim yaptığınızı düşünürken aslında satın alma gücünüzü kaybetmiş boşa kürek çekmiş olabilirsiniz.


3) Uzun vadeli düşünüp yatırım yapsanız; paranın hem iç hem de dış değeri istikrarlı, ülke yatırım yapılabilir kredi notuna sahip olsa bile üçüncü bir faktörün düzenli nakit akışını engellediğini 2020’de net bir şekilde gördük. Kötü günde yanında olduğunuz, zarar etse ve fiyatı düşse bile daha çok hisse alarak destek verdiğiniz şirketlerin kâr ettiği ve kâr payı dağıtmak istediği hâlde bu olanaktan men edildiğini yaşadık. Düşünün ki tüm parasını A şirketinin hisselerine yatırmış ve kâr payı ile emeklilik sürmek isteyen bir kişi o yıl sıfır nakit akışına maruz kalıyor. Çünkü kâr payı dağıtımı konusunda yasak var. Dolayısıyla ihtiyaçlarını karşılamak için temettü emeklimiz, mecburen hisse satışı yapıyor ve bu da kriz koşulları nedeniyle normalde bu kişinin hisselerini satmayacağı kadar düşük bir fiyattan gerçekleşiyor. Bu kişi de o anda belki “Keşke tahvil alsaydım. Kupon ödemeleri nakit akışı ihtiyacımı karşılardı.” demiş olabilir.

4) Tabi tüm bu üç durum için de geçerli olan ve söylemeye bile gerek duymadığım bir koşul daha vardır ki o da sermaye unsurudur. Bunun hesaplamaları var, ancak detaylarla zaten uzayan bu yazıyı daha da genişletmeyelim. Anaparanız oldukça yüksek bir miktarda olmalıdır ki kâr payı olarak alacağınız yüzde 2’lik bir nakit akışı size rahat bir yaşam sunabilsin.

Örneğin A şirketinin 1.000.000 dolarlık hisselerini satın aldıysanız ve yıllık yüzde 2,4’lük bir kâr payı dağıtılacaksa hesabınıza o yıl 24.000 dolar yatacak demektir. Bu da aylık 2.000 dolar yapar ve yaşadığınız yere göre mütevazi ya da ortalama bir hayat sunabilir. Ancak bir milyon dolarınız yoksa veya getiri oranınız yüksek değilse sadece kâr payı dağıtımından gelecek nakit akışlarıyla yaşamınızı sürdürmeniz üzgünüm ki pek mümkün görünmemektedir. Türkçesi, emeklilik yerine çalışmaya devam!


5) Tüm bu koşullar sağlansa bile ilginç bir durum daha söz konusudur: Öz kaynak getirisi ve alternatif maliyet. Berkshire Hathaway şirketini ve Warren Buffett’ın neden kâr payı ödemesine karşı olduğunu düşünün mesela. Şirket düzenli bir şekilde kâr ediyor, büyüyor, ancak kârını dağıtmak yerine sermayeye ekliyor. Eğer bir şirket bu dev nakit gücüyle başka işletmeleri satın alıyor, yatırım yapıyor ya da kendi işinde daha yüksek bir getiri oranı elde edebiliyorsa bence de temettü dağıtımı kötü bir karardır. Onun yerine şirketin kârlılığındaki artışın hisse fiyatlarına yansımasıyla elde edeceğim sermaye kazancını tercih ederim. Bu da kendimi sadece temettü yatırımıyla sınırlamak istemeyişimin bir diğer sebebidir.

Ancak öyle şirketler vardır ki kârlılığını arttıramadığı hâlde kâr payı da dağıtmayarak yatırımcılarını mağdur edebilmektedir. Daha kötüsü ise öz kaynak getirisinin zayıf, hatta sermaye maliyetinin altında işlere bile bu nakdi yönlendirerek yatırımcıları mağdur edebilme potansiyeline sahip yöneticiler karşımıza çıkabilmektedir. Dolayısıyla kâr payı dağıtımı iyidir ya da kötüdür gibi genellemeler hataya yol açar ve şirkete, zamana vb. faktörlere göre tek tek ele alınmalıdır.

Photo by Kelly Sikkema

6) Son olarak diğer önemli bir sorunsa getirilerin vergilendirilmesi ile ilişkilidir. Şirketlerin elde ettikleri kârlardan sonra ödedikleri kurumlar vergisi dışında temettü ödemeleri stopaj vergisine tabi olmaktadır. Dolayısıyla şirket kâr payı dağıtmak yerine bu tutarları dağıtılmayan kâr şeklinde sermayeye eklerse makro anlamda kaynaklar belki de bir önceki maddede belirttiğim gibi daha etkin yatırımlara aktarılabilir. Ancak dağıtılan kâr paylarının stopaja tabi olmasıyla kişilerin eline geçen tutar azalmaktadır. Bir de konunun başka bir yönü daha vardır ki o da yıl sonunda elde edilen kâr payı gelirleri kanunlarda belirtilen sınırları geçerse kişilerin gelir vergisi beyanında bulunarak bu limitleri geçen tutar için yine belirlenmiş oranlar üzerinden vergi ödemeleri durumudur.

Öneri ve Görüşler

Yazının üçüncü ve bu son bölümünde, yukarıdaki sorunlara ilişkin madde madde ve kısaca öneriler getirmeye çalışacağım. Ancak bu önerilerin doğrudan etkileri yanında dolaylı etkilerini gözetmenin daha faydalı olacağını baştan belirtmek isterim. Başka bir deyişle şirketler açısından ilk halka arz dışında borsadaki fiyat hareketlerinin şirketler açısından bir önemi olmadığı düşünülebilir. Hatta temettü yatırımına özendirmenin şirketler açısından getirisi değil, maliyeti varmış gibi bile görülebilir. Ancak piyasaların derinlik kazanması, yastık altı tasarrufların yatırıma yönelmesi ve şirketlerin hisselerine olacak talep ile artan piyasa değerinin sonraki halka arzlarda şirkete avantaj sağlayabileceği gibi alanlar yüksek potansiyel içermektedir.

1) Alım satım işlemleri yapan kişiler piyasanın işlem hacmi açısından elbette katkı sağlamakta ve bireysel anlamda başarılı sonuçlar da elde edebilmektedir, ancak temettü konusu söz konusu olunca bugün alsam yarın temettü yatar mı sorusunun artık sorulmaması, finansal okuryazarlığın çok daha önemli tartışmalarla sürmesi gerekir. Yatırımı ve uzun vadeli düşünmeyi piyasalara bakışımıza yerleştirmek istiyorsak kâr payı ödemesine teşvik iyi bir başlangıçtır.

2) Ülkenin ve şirketlerin kredi notlarının yükselmesi, enflasyon sorunun çözülmesi ve döviz kurunun istikrara kavuşması dünyanın her yerinde uzun vadeli yatırımları çekecek unsurlar arasında ilk sıralarda gelmektedir. Bu nedenle yapısal reformlar gibi asli meselelere odaklanılırsa o alandaki iyileşmeler doğrudan yatırımları ve portföy yatırımlarını kendiliğinden mıknatıs gibi ilgili üklelere çekecektir.

3) Şirketler ticaret hukukuna göre zaten basiretli hareket etme mecburiyeti altındadır. Bunun dışında sermaye yeterliliği ve şirketler hukuku hükümleri kapsamında halka açık şirketler, kanuni ve yedek akçe ayırmadan zaten kâr payı da dağıtamazlar. Tüm bunlara ek olarak kâr payı ödemelerine sınır ve yasak getirilmesi yatırımcılarda acaba şirket temerrüde mi düşecek, elinde yeterli parası yok mu şeklinde yersiz güvensizlikler bile oluşturabileceği için iyi niyetle dahi olsa bu tür uygulamalar serbest piyasa işleyişine ve temettü emekliliği planlarına zarar vermektedir.

4) Temettü emekliliği yüksek miktarda sermayeye sahip olmayan bireyler için maalesef erişilmesi zor bir hayal gibi durmaktadır. Bunun yerine bileşik getirinin gücü üzerine yoğunlaşmak ve çalışmaya, üretmeye devam etmek daha makul görünmektedir.

Photo by Isaac Smith

5) Temettü geliri elde etmektense kaynakların daha verimli kullanılabileceği alanlar varsa bu kaynakların oraya yönlendirilmesi şirketlerin daha yüksek getiriler elde etmesini sağlayabilir. Ancak yatırımcıların da bunları yakından izleyerek bunu başaramayan ve kâr payı dağıtmayan şirketlerden kar payı dağıtan şirketlere yönelmesi şirketleri de daha etkin çalışmaya itebilir.

6) Kâr payı ödemelerinden alınan stopaj vergisinde oranların sıfırlanması kişileri temettü yatırımına özendirerek şirketlerin daha geniş bir yatırımcı kitlesine sahip olmasını sağlayabilir. Bu da artan taleple birlikte şirketlerin piyasa değerini yükseltebilir. Tasarruf yatırım dengesi böylece daha yüksek bir büyümeye geçişi sağlayabilir.

7) Yukarıda sayılmayan ve daha önce önermiş olduğum tahvil benzeri temettü sistemi için görüşlerimi burada biraz daha detaylandırmak istiyorum. Çünkü geleceğin bu yönde yüksek potansiyel içerdiğine inanıyorum. Yatırımcılarının görüşlerini ilgiyle takip ettiğine birçok kere tanık olduğum saygın şirketlerin değerli yöneticileri ve düzenleyici kurumların uzman ve yetkilileri de bu maddedeki düşüncelerimi dikkate alırsa bir yatırımcı olarak müteşekkir olurum.

Tahviller sabit getirili bir menkul kıymet olup bir yıldan uzun vadeli borçlanma araçlarıdır ve şirketlerin önemli finansman kaynaklarından biridir. Borçların vergisel avantajları da şirketleri ekonominin koşullarına göre daha yüksek büyümeyi yakalamak ve yatırımları yönetmek için bu yöne kanalize edebilmektedir. Tahviller genelde yılda bir ya da iki kez kupon ödemesi de içerir ve bu tutar üzerinden faiz oranı şeklinde maliyet unsuru hesaplanır.

İşte tahvil benzeri temettü sistemiyle, şirketler kâr etse de etmese de yılda 4 defaya kadar belirli bir miktar nakit akışı taahhüdüyle piyasaki aktörleri uzun vadeli yatırımlar yaparak şirketlere ortak olmaya teşvik edebilirler. Burada alışageldiğimiz kâr payı ödemesinden farklı olarak hisse senetlerini satmadan, en az 3 aylık dönem boyunca taşıyarak çeyrek sonundaki ödemeye hak kazanma şartı eklenmiş olmasıdır. Bu noktada süreç tahvile yakınsamaktadır. Kupon ödemesi yerine de ortaklık payı ödemesi yapılmaktadır. Ancak bunun tahvilden ayrıldığı nokta şirkete bu işlemin nakit akışı sağlamaksızın nakit çıkışı taahhüdü getirmesidir. İlk bakışta kazanç sıfır zarar yüksek bir opsiyon gibi görünse de şirketin hisselerine olan talebin hisse başına fiyatı ve dolayısıyla şirketin piyasa değerini yükseltebileceği, şirketin sonraki halka arzlarda bunun faydasını daha iyi koşullar şeklinde görebileceği şeklinde sayabiliriz. Ayrıca kâr payıyla ilişkili şöyle bir örnek de verilebilir:

Varsayalım ki A şirketi hisse başına yıllık 4 ABC tutarında kâr payı dağıtımına karar vermiş olsun. Şimdi bu 4 ABC’yi çeyreklere bölerek her çeyrekte 1 ABC kâr payı dağıtmak değildir kastettiğim. Bu paranın zaman değeri açısından yatırımcılar için kötüdür bile. Bugünkü 1 ABC bir yıl sonraki 1 ABC’den daha değerlidir. Kastettiğim yıllık 3 ABC kâr payı artı her çeyrekte 0,25 ABC şeklinde toplam 1 ABC de ortaklık payı dağıtılarak yine 4 ABC’lik nakit çıkışını korumaktır. Dolayısıyla şirkete ek bir maliyet gelmemektedir. Buradaki önemli bir ayrımsa 1 ABC’nin kârdan bağımsız olmasıdır. Şirket o sene zarar etse bile şirketteki ortaklığını sürdüren kişileri bağlılık ve güvenleri için ödüllendirmektedir. 3 ABC ise kâra bağlıdır ve bir gün öncesinde hisse senetleri hesabında olan herkese açıktır.


Kurumsal anlamda da hisse senetlerini elde tutma süresinin çok kısa süreye, günlere indiği bir ortamda bu tür teşviklerin fayda sağlayabileceğini düşünüyorum. Dahası yastık altı olarak ifade edilen tasarrufların sisteme girmesi açısından da böylesi bir projenin başarılı olabileceği kanaatindeyim. Hemen belirtmek gerekir ki bu, mevcut sistemi değiştirecek değil, onu destekleyecek ikinci bir katmandır. Hâlihazırda işleyen sisteme ek olarak hisse senetlerini belirli süre elinde tutan yatırımcılara, şirketin dönem kârından bağımsız ve faiz benzeri bir ödeme yapılarak uzun vadeli yatırım yapmak isteyen, ancak hisse fiyatlarındaki kısa vadeli dalgalanmalardan çekinen kişilere fırsat sunulabilir.

SONUÇ


Sonuç olarak, düzenli bir şekilde kâr etmesini beklediğimiz şirketlerin hisse senetlerini alarak birikimlerimizi değerlendiriyor ve yılda bir kez alacağımız kâr payı ile temettü emekliliği hayatı sürmek istiyorsanız öncelikle yüksek miktarda bir finans kapitale sahip olmanız gerekmektedir. İkincisi bu finans kapitali yönlendireceğiniz piyasada ulusal paranın iç değeri anlamında enflasyon ve dış değeri anlamında döviz kuru istikrarlı bir geçmişe sahip olmalı ve gelecekte de bu istikrar sürecek gibi durmalıdır. Bunu da o ülkenin kredi notuyla kısmen ilişkilendirmek mümkündür. Üçüncüsü, seçeceğiniz şirket, düzenli bir şekilde kâr ediyor ve bu kârını da hissedarlarıyla paylaşıyor olmalıdır. Tüm bunların üzerine sermaye piyasalarının işleyişine ve kâr payı dağıtımına sınırlamalar getirilmeyeceğini bekleyerek hareket etmelisiniz, ancak bunun kriz dönemlerinde kolaylıkla ihlal edilebileceğini de aklınızda tutmanız gerekmektedir. Ayrıca nakit akışı sağlamasa bile sermaye kazancı getirecek verimli yatırımlara yönlendirilecek dağıtılmayan kârlar yatırımcılar için çok daha iyi fırsatlar sunabilmektedir. Elde edilen kâr paylarının ise tekrar yatırıma yönlendirilmesi bileşik getirinin gücüyle daha yüksek kazançlar sağlamanın anahtarıdır.

Mevcut koşullarda temettü emekliliğinin sorunlarını özetlemeye çalıştığım yukarıdaki bilgilere ek olarak geleceğe yönelik olarak da ortaklık payı şeklinde sadece hisse senetlerini belirli süreler boyunca taşıyanlara yapılacak ilave bir ödemenin şirketlerin hisselerine olacak talebi arttıracağı görüşündeyim. Bunun finansmanı da yine kârlardan belirlenebileceği gibi zaman içerisinde hem kâr payını hem ortaklık payını arttıran şirketlerin yatırımcıların gözdesi olacağı aşikârdır. Daha başarılı yatırımlar, giderek büyüyen, güçlenen şirketler ve daha müreffeh bir ekonomi için tasarruf yatırım dengesinin daha verimli işlemesi için sunmuş olduğum önerilerin fayda ve katkı sağlaması diler,

Saygılar sunarım.

Ergun UNUTMAZ, 02.04.2022


4 Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *