Various

Avrupa’nın Hasta Adamı

The Economist 17/08/2023

IS GERMANY ONCE AGAIN THE SICK MAN OF EUROPE?

Bugün The Economist dergisinin “Almanya, yine Avrupa’nın hasta adamı mı?” başlığıyla çıkan sayısından notlarımı paylaşacağım. Dergide ekonomik büyüme, işsizlik, enerji kaynaklarındaki dönüşüm ve demografik etkenlerden, dış ticaret, otomotiv sektörü ve reform ihtiyacı duyulan alanlara yönelik güzel tespitler var. Ancak yazıya geçmeden önce bu çarpıcı başlık üzerine dilerseniz önce kısa bir girişle tarih yolculuğu yapalım.




1853 yılındaki bir resepsiyonda geçtiği iddia edilen bir konuşma sonrasındaki gelişmeler, İlber Ortaylı Hoca’nın 2017 tarihli bir yazısında hasta adam konusunu da vurgulayarak şu şekilde aktarılmaktadır:

“Saint Petersburg’taki İngiltere sefiri; Çar (I. Nikolay), hasta adamın mirasını paylaşmayı teklif edince, onu adamakıllı hafife alan bir raporla olaydan Londra’yı haberdar etti. Türkiye mülteciler meselesinden beri, Rusya ve Avusturya’ya karşı ayaklanan milliyetperver Polonya ve Macar alaylarını bağrına basmış, Rusya’ya vermemiş, İngiltere ve Fransa’nın kamuoyu desteğini sağlamıştır.” İşin detayları ve konuşma tam olarak nasıldır bilinmez, ancak o günden sonra bu sıfat Osmanlı İmparatorluğu için kullanılmıştır. Bu tarihten üç yıl sonra da 1856 yılında Kırım Savaşını bitiren Paris Antlaşması imzalanır. Antlaşma maddelerinden biri şöyledir:


“Osmanlı İmparatorluğu Avrupa devletler topluluğunun bir üyesi olacak, toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı Avrupa devletlerinin ortak garantisi altına konacaktır.”


İlber Ortaylı Hoca’nın kitaplarını ve bu konudaki diğer yazılarını okursanız aslında Avrupa ve Türkiye tarihinin iç içe geliştiği, kültürel ve sosyoekonomik ilişkilerin bu tarihten çok daha öncelere dayandığı görülmektedir. Kapsamlı bir okuma isteyenler için Avrupa ve Biz başlıklı çalışmayı önerebilirim.




The Economist dergisine gelirsek, aslında “Avrupa’nın Hasta Adamı” ifadesinin; İtalya, İngiltere, Almanya ve Portekiz için de farklı tarihlerdeki sorunlara yönelik olarak kullanıldığı görülmektedir. Dolayısıyla bu ifadeyi doğrudan sıkıntılara bir referans olarak almak gerekir. Çünkü hastalıktan kurtulmak için acı reçeteler yazılır ve iyileşmek için de yapısal reformlar şekliden bu reçeteler uygulanır. O hâlde buyrun Almanya’nın güncel sorunlarına bakalım.

Güncel diyorum, çünkü hasta adam konusunu araştırırken neden “yine mi” ifadesinin kullanıldığını merak ettiğim için derginin 1999 tarihli sayısına gittim ve ilk olarak orada Almanya’nın avro için hasta adam olarak nitelendirildiğini gördüm. 1990 yılında iki Almanya’nın birleşmesinin getirdiği mali yük ve bunu finanse etmek için yüksek tutulan faiz oranlarının ekonominin dengesini nasıl değiştirdiği o yazıda oldukça güzel bir şekilde işlenmişti. Şimdi sizleri bu detaylarla yormayayım, ancak aşağıdaki üç grafik bugünü anlamak için dünün resmine bakmanın önemini ortaya koyuyor.

Görsel 1: Ortak para birimi avroya geçiş sırasında Almanya
Kaynak: The Economist


Görsel 1’de, en solda büyüme verileri yer alıyor ve Almanya’nın (kırmızı) 1995 – 1999 arasında Avrupa’nın (sarı) gerisinde kaldığı görülüyor. İkinci grafikse işsizlik oranının yüzde 11 seviyesinden yüzde 10’lara düşse de çok yüksek olduğunu söylüyor. Sağdaki grafite ise ihracat performansı ele alınmış. 1991 – 1998 arasında Almanya’nın ABD, Fransa ve İtalya’ya göre ne kadar geride kaldığı, İngiltere’de son yıllarda düşüş olmasa tek başına alt bölümde yer alacağı görülüyor. Sonrasında gerçekleştirilen yapısal reformlar, düzenlemeler ve disiplin içinde yürütülen uygulamalarla Almanya’nın nasıl Avrupa’nın lokomotifi hâline geldiği herkesin malumu.


Gelelim Almanya’nın bugünkü sorunlarına. Hemen baştan belirtmek gerekir ki 24 yıl öncesine göre çok daha iyi bir tablo var. Almanya ekonomisi çok daha güçlü, daha zengin ve küresel olarak açık bir ekonomi mevcut. İşsizlik %3 seviyesinde ve mali disiplin son derece güçlü. Hatta bu güçlü durumdan şikayet edenlerin haklı olduğu noktalar da bulunuyor. İçerdeki sorunlar, nitelikli iş gücü eksikliği ve teknik aksaklıklar fark ediliyor. Hatta yatırımların geride kalması ciddi bir sıkıntı ve mevcut altyapının yenilenmesi için ciddi miktarda kaynak gerekiyor.

Gayrisafi Yurt İçi Hasıla verileriyle başlarsak büyümede 2005-2019 (turkuaz) dönemi gerçekleşmesiyle 2019-2028 (mavi) tahminlerini birlikte sunan tablo pek iç açıcı değil. IMF’nin önümüzdeki 10 yıllık dönemde %8’lik büyüme öngörüsü sıkıntıyı ortaya koyuyor. Satın alma yöneticileri endeksi de son dönemde üretim ve satış sorunlarına dikkat çekiyor.


Yandaki diğer bir grafikse, Çin’e yapılan mal (mavi) ve hizmet (turkuaz) ihracatının GSYH’ye payını gösteriyor. Almanya, ticaret açısından diğer Avrupa ülkelerine göre Çin’e yüksek oranda bağımlı ve oradaki yavaşlama Almanya’yı olumsuz etkiliyor.


Almanya’nın mallar ve hizmetler için yurt dışı ticaret dengesinin (ihracat ve ithalat farkı) GSYH’ya oranı düşüş eğiliminde. Jeopolitik dengelerdeki bozulma, önce enerji bağımlılığı nedeniyle enerji, lojistik ve sigorta maliyetlerini arttırırken rekabetin getirdiği fiyat avantajına sahip diğer ülkeler ve diğer unsurlar ticaret dengesini ciddi şeklide etkiliyor. Aşağıdaki grafik 2025 sonrasındaki sert düşüşle model değişikliğine ihtiyacı gösteriyor.


Görsel 2: Ticaret Dengesinin GSYH’ye oranı
Kaynak: Destatis 


Görsel 3: Karbon salınımı ve Otomotiv Sektörü


Dergiye geri dönersek yıllara göre karbon ayak izine baktığımızda Polonya hariç tüm ülkeler 2005-2012-2020 döngüsünde daha düşük değerlere ulaşmış. Almanya şu anda listenin başında. Tüketim bazında, kişi başına karbondioksit salınımı yıllık 9 ton seviyesinde ve bu değer, İspanya’dakinin kabaca iki katı.


Mercedes, BMW, Audi, Porsche, Volkswagen gibi otomotiv sektöründe dev markaları bulunan ve gerek iç pazar gerekse ihracat ile büyümenin motorlarından biri olan iş kolu karbondioksit salınımı sorunları yanında elektrikli araçlara geçişin getirdiği zorluklarla da mücadele içinde. Şirketler değişen koşullara zaten hazırlıklıydı ve hızlı bir geçiş yaşandı ama Çin gibi düşük maliyetli üreticilere karşı pazar kaybı söz konusu. Ayrıca Tesla’nın tüm otomotiv şirketlerini geçen piyasa değeri ve piyasadaki imajı bambaşka bir konu.


Enerji başlığına geçersek: Atıkların düşük, geri dönüşümün yüksek olmasıyla enerji verimliliğinde başarılı olan Almanya, geniş sanayi tabanı nedeniyle de aynı zamanda yüksek enerji tüketen bir ülke. Yandaki grafik sektörel bazda tüketim farkını net bir şekilde gösteriyor.


Son olarak iş gücü piyasası ve işsizlik açısından tabloya bakarak toparlayalım. 15-19 yaş gurubuyla 60-64 yaş grubunun seçilmiş Avrupa ülkelerinde nüfusa oranı aşağıdaki gibi. Almanya, genç nüfusun az; yaşlı insan sayısının çok olmasından dolayı dezavantajlı durumda. Nitelikli iş gücü açığı ve emekli sistemi en önemli alanlar arasında geliyor.


Sonuç olarak jeopolitik riskler, enerjide dönüşüm ve demografik sorunlar ihracat, büyüme ve işsizlik başta olmak üzere makroekonomik dengeleri etkiliyor. Almanya da eski gücünü çeşitli sebeplerle yitirmiş olsa da potansiyeli yüksek, doğru adımlarla yine etkin konuma geçebilecek bir ülkedir. Bu sorunları aşmak için de koalisyon hükümetinin gerekli reformları ivedilikle yerine getirmesi partilerin tabanlarından kaynaklı isteklere rağmen ortak zeminleri genişleterek ülke için en iyi çözümleri üretmelidir.

Nihayetinde kimse hasta olmak istemez ve bunun sonucunda acı reçetede yazılan ilaç, tedavi ve zorunlu değişiklikleri uygulamak zordur. Ancak sağlığımızı korumak yanında değişen koşullara ayak uydurmak için mecbur kalındığında da gerekli olan süreci en iyi şekilde geçirmek şarttır. Böylece belki eskisinden de daha iyi bir duruma gelebiliriz.


Son bir not:

The Economist dergisindeki yazıyı burada yorumlamadan önce kısa bir tarih yolculuğuyla Avrupa’nın hasta adamı kavramına değinmiş, 1856 Paris Anlaşmasına dikkat çekmiştim. Tahmin edeceğiniz gibi o anlaşma döneminde 1856 Islahat Fermanı ile önemli değişiklikler ve reformlar yapılmıştı. Bundan öncesinde de 1839 Tanzimat Fermanı zaten malumunuz. Andrew MANGO’nun Atatürk adlı kitabı için hazırladığım notlarda Cumhuriyet dönemi reformlarına kadar uzanan, görseller eklediğim kapsamlı çalışma belki derinlik katmak için ilgilenenlere fayda sağlar.


Yazılarını ve analizlerini keyifle okuduğum ve kendisinden çok şey öğrendiğim Mahfi Eğilmez Hocamın Yapısal Reformlar ve Türkiye kitabı bu anlamda da değerli bir kaynak.

Çünkü içerik her ne kadar Türkiye için hazırlanmış olsa da Almanya için de evrensel bir anlayışla çıkarılacak dersler mevcut.






Aşağıdaki grafikte IMF sitesinden aldığım, kişi başına GSYH değerleri, cari fiyatlarla yer almaktadır ve Avrupa’nın hasta adamı Almanya, ABD’nin ardından ikinci sırada gelirken maalesef türkiye açık ara geridedir. Bu vesileyle Türkiye de dilerim yapısal reformların gerçekleştirilmesiyle gelişmiş ülkelere yetişir ve geçer. Bunu da sadece ekonomik göstergelerle değil, tüm unsurlarla sağlar.

Görsel 4: Kişi başına GSYH değerleri
Kaynak: IMF 


Ergun UNUTMAZ, 19.08.2023