Ukrayna, Piyasalar ve Türkiye
“Yurtta Barış, Dünyada Barış”
Mustafa Kemal ATATÜRK
Herkese merhaba,
sitemi takip edenler son 5 yıldır Ekonomi Politika Strateji başlığıyla yazılar hazırladığımı ve 2,5 yıldır da bunları her ay dünyadan kısa başlıklar şeklinde paylaştığımı bilmektedirler. Piyasalara ilişkin aylık planlarımı içeren Piyasa Analizleri ve Beklentiler başlıklı yazılarım da geçen ayın özetinin devamı şeklinde bununla bir bütün oluşturmaktadır. Ben kendi adıma bu yazıların ve çalışmaların faydasını özellikle de şu son iki yılda yaşanan gelişmelerde net bir şekilde gördüm. Raporlama süreci devam etmekle birlikte artık bu yazıları düzenli paylaşımdan kaldırdığımı bir kez de buradan paylaşmak isterim. Umarım bu yazılar şimdiye kadar okuyanlar için de faydalı olmuştur. Bu kapsamda bugünkü yazının konusu da aslında bu iki başlığı ilgilendiren bir temadır:
Ukrayna’da yaşananlar ve finansal piyasalara bunun etkileri.
Uzun bir süredir Rusya’nın her ne kadar “İşgal niyetimiz yok.” şeklinde söylemlerde bulunulmasına rağmen askeri birliklerini Ukrayna sınırına yığmasının, böylesi bir sonucu olabileceği bilinen bir gerçekti. En azından eylemler bazen söylemlerden daha fazla fikir verebilmektedir ki bence bu, duruma uygun düşen bir olaydır. Dün de NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg‘in konuşmasını canlı izlerken etkileyici ifadelerinin yanında kendisinin bir sözü de dikkatimi çekmişti. Twitter üzerinden öne çıkan diğer başlıkları da eşanlı olarak paylaşmıştım ve o söz şu şekildeydi:
“Bu işgal bir sürpriz olmadı. Bunun için aylardır uyarılarda bulunuyoruz ve üzücüdür ki gece boyunca sürerek bu sabah meydana gelen şey, müttefiklerin güvenlik ve istihbarat hizmetlerinin uzun zaman önce tahmin ettiği bir şeydi.”
“This invasion does not come as a surprise. We have warned against this for months and sadly what happened this morning during the night was something that allied security and intelligence services have predicted for a long time.”

Savaş konusunda insan hayatının önemi, hukukun üstünlüğü, sosyal ve toplumsal değerler her zaman önceliğimdir. Zaten giriş cümlesi olarak Mustafa Kemal Atatürk‘ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözünü kullanmamın sebebi barışa kalpten inanmam ve ulusların bir arada ilerleyebilmesinin tek yolunun tüm ulusların adil bir sistem içerisinde, diğer ulusların egemenlik ve bağımsızlığına saygı duymasından geçtiğini düşünmemdir. Hiçbir finansal ya da ekonomik çıkarın da bu değerlerden üstün olduğunu düşünmüyorum. Dilerim ki barış ve sağduyu bir an önce gerek Ukrayna gerekse de silahlı güçle sorunların çözülmek istendiği dünyanın diğer yerlerinde hâkim gelir.
Bununla birlikte ekonomik ve finansal gelişmeleri de işim gereği elbette ki yakından izliyor, portföy yönetimim adına hem yıl başında oluşturduğum planı uygulamaya çalışıyor, hem de değişen koşullara göre para ve sermaye piyasalarında fonlarımı etkin kullanabilmek adına düzeltici/geliştirici kararlar alıyorum. Bu yazıyı hazırlama sebebimse Avrupa’nın güvenlik algısını değiştiren böylesi önemli bir olayın yansımaları olacağı gerçeğinden yola çıkarak kendime bir not oluşturmaktır.
Bu tür sıra dışı durumlar tüm piyasalarda oynaklığın sert bir şekilde artmasına neden olurken kimileri için bu tür zamanlar yüksek getiriler elde etmek adına fırsatlar sunmaktadır. Diğer taraftan aynı durum kimileri içinse iyi yönetilemeyen riskler üstlenilmesi nedeniyle sonradan telafisi zor olan kayıplara da bir davetiye olduğundan ortalık yatışana kadar kenardan seyretmenin daha iyi bir strateji olduğunu düşünenler de vardır. Tabi bir de “insanlık dramı yaşanırken finansı mı düşüneceğiz?” diyenler olabilir ki üç grubun düşüncesine de saygı duyuyor hatta hepsine bir noktaya kadar katılıyorum ki burada bir tezat yoktur. Zaten şu da unutulmamalıdır ki herkes kendisi için en iyisini bilir. Benim kimseye bir önerim yoktur. Yaptığım iş bakımındansa finansal olarak amacım kayıpları en aza indirerek uzun vadede kaynaklarımı başarılı yatırımlara yönlendirebilmek, kısa vade içinse olası fırsatları değerlendirebilmektir.
Ukrayna’da yaşanan dramın, finansal olarak güvenli liman olan altın, dolar ve Japon yeni gibi varlıklara hücum, petrol fiyatlarındaki tırmanış ve riskli varlıkların ağır satışıyla düşen borsalar gibi yansımalarına ilişkin zaten çok fazla yazıldı, çizildi. O yüzden bunların detaylarına girerek aynı bilgileri tekrar etmeyeceğim ve yazının “Piyasalar” kısmı belki de biraz eksik kalacak, ama iki yazı dikkat çekici ve bunları kısmen Türkçe olarak bu vesile ile özetlemekte fayda görüyorum. Bunlardan ilki Financial Times’da yer alan ve “Ukrayna henüz bir piyasa krizi değildir.” başlıklı yazıdır. Başlıktan yola çıkarak borsadaki düşüşlerin yerini bıraktığı toparlanmanın kalıcı olmayabileceği düşünülebilir, ama bu kadar bilinmezlik arasında kişisel fikirlerim olsa da yorum yapmayı çok da uygun bulmuyorum. O yüzden buyrun yazıdan öne çıkan bazı bölümlere bakalım:
– Yatırımcılar ne olacağını kestirememektedir ve uç senaryolar da masadadır.
– Belirsizlikler tam bir fiyatlama yapmayı zorlaştırmaktadır.
– Rusya, Ukrayna’yı işgal etmiştir, ancak ABD, NATO ve müttefikler şu anda topyekün bir savaşta değildir.
– Yaptırımlar karşılıklı olarak sertleşebilir.
– Rusya, Avrupa’ya giden gazın yüzde 40’ını ve petrolün yüzde 20’sini sağlamaktadır. Enerji fiyatlarının sert bir şekilde artışı enflasyonu yükselterek merkez bankalarının işini zorlaştırabilir ve faiz oranlarındaki artışlar da ekonomileri durgunluğa itebilir.
– Şirketler açısındansa artan maliyetler ve kâr marjlarındaki düşüşler gelecekteki kârları olumsuz etkileyebilir.
İkinci bir yazıysa The Economist dergisinde yer alan ve “Türkiye Rusya İlişkileri” üzerine düşünceleri dile getiren bir makaledir. Aslında yazının tam başlığı: “Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması Ukrayna’daki savaşı atlatamayabilir.” şeklinde çevrilebilir. Bu yazının en çarpıcı cümlesi bence; “Hem NATO üyesi olup hem de Vladimir Putin’in dostu olmak kolay değildir.” ifadesiydi. Diğer bölümleriyse kısaca maddeler hâlinde ve yer yer de kendi görüşlerime de yer vererek aşağıda özetlemeye çalıştım.
– Marmara ve Karadeniz’i bağlayan Boğaziçi’nde trafik her zamankinden yoğun ve tehlikelidir.
– Silahların konuşlandırılması açısından çok az ülke bu savaşı Türkiye gibi endişeli izliyordur.
– Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “İkisinden de vazgeçmemiz mümkün değildir.” ifadesi aslında Türkiye’nin iki ülkeyle ilişkileri kadar NATO açısından durumunu da ortaya koymaktadır. Bu açıklamanın ardından meydana gelen gelişmeler neticesinde Dışişleri Bakalığı tarafından işgalin kabul edilemez olduğu ve uluslararası hukukun ihlal edildiği açıklaması yapılmıştır.
– Enflasyon, döviz kuru riski, turizm gelirlerine ve yabancı sermaye girişine ihtiyaç olan bir dönemde bu tür riskler ekonomiyi etkileyecektir. Kaldı ki enerji konusunda yaşanabilecek yaptırımlar sonrası fiyat hareketleri Türkiye için ilave riskler anlamına gelebilecektir.
– 2015 yılında Suriye konusunda düşürülen Rus savaş uçağı sonrası yaşanan yaptırımlar ve gelişmeler hafızalardadır. S-400 hava savunma sistemlerinin satın alınmasıyla NATO kanadından yaşanan gerilim de unutulmamıştır.
– Diğer taraftan Ukrayna, Türkiye için bir stratejik ortaktır. Türkiye, Ukrayna’nın NATO üyeliğini desteklemiş, Kırım konusunda itirazını ortaya koymuş ve Ukrayna’ya silahlı insansız hava araçları satışı gerçekleştirmiştir.
– Dolayısıyla Batı, yaptırımları konuşurken Türkiye arabuluculuk görevi üstlenmek istediğini ifade etmiştir. Hassas unsurları olan ve çoklu bir dengeyi yönetmek giderek zorlaşmaktadır.
Her iki yazının aslı için eklemiş olduğum bağlantıları kullanabilirsiniz.
Görüldüğü üzere savaş ve askeri güç kullanımı yaşam hakkını doğrudan tehdit eden bir unsur olduğundan ve masum sivillerin zarar görmesiyle sonuçlandığı için kabul edilemezdir. Bununla birlikte bize ne, bizi ilgilendirmiyor şeklinde bir tavır da aklın sınırları kapsamında değerlendirilemez. Siyasi olayların, sosyal, ekonomik ve çevresel yansımaları; küresel bir dünyada zincirleme etkileri söz konusudur. Bir gecede değişen güvenlik algısı ileride bu konuda daha fazla düşünüp plan yapılmasını artık zorunluluk hâline getirmiştir.
Barış ve huzur dileğiyle.
Ergun UNUTMAZ, 25.02.2022